8 Kasım 2009 Pazar

SİNEK SEKİZ İYİ Kİ VARSIN!

"GENETİĞİYLE OYNANMAMIŞ, YAŞADIĞI YERE EN İYİ UYUMU SAĞLAMIŞ VE BİR EKOSİSTEMİN PARÇASI OLAN YEREL VE DOĞAL BİTKİLERİN TOHUMLARINI TOPLAYIN , SAKLAYIN VE EKİM ZAMANI GELDİĞİNDE YENİDEN TOPRAKLA BULUŞTURUN. GDO’LARA İNAT YEREL TOHUMLARINIZI SAHİPLENİN!
Harika bir tasarım,neden zarf olarak ta kullanmayalım!Ellerine sağlık emek veren herkesin.Çok basit işte tarifi:

Şablonu bastırın (A4 boyutundaki bir sayfaya iki adet şablon sığıyor) En dıştaki çizgileri takip ederek kesin, noktalı kısımlardan katlayın ve alt kısmını zımbalayın. İçine şahane tohumlarınızı koyduktan sonra bitkinin adını ve kaynağını yazmayı unutmayın. http://sineksekiz.wordpress.com/2009/11/04/yerel-tohumlariniza-sahip-cikin/
Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş
TOHUM UMUTTUR!

7 Kasım 2009 Cumartesi

DUST BOWL-TOZ ÇANAĞI












Kirli 30'lar....

İsmi bile ne kadar üzücü.Resimlerse bir o kadar ürkütücü...

1900'lerin başındayız.Farklı coğrafyalardan milyonlarca göçmen Amerika Birleşik Devletlerine göçerken,yeni bir hayata başlamanın verdiği umutla,çektikleri onca yoksulluğun artık geçmişte kaldığına o kadar emindirler ki...

Orta Amerika'nın yüksek platoları,yemyeşil yabani otlarla kaplı.Binlerce yıl süren uyum aşamasından sonra her türlü kuraklığa,aşırı ısı farklılıklarına bünyelerini adapte edebilmiş,üzerinde keyifle otlayan bizonlara yarenlik etmekteler.

Amerikan hükümeti bu bakir toprak parçalarını yeni gelenlere açar.Kızılderililer ve bizonları çok uzaklara sürer,yerine hayatında ilk defa çiftçilik yapacak göçmenlere dönümlerce arazi verir.Tarım Amerika'nın kurtuluşu olacaktır!Yeni çiftçiler sabanlarla sürmeye başlar.Nasıl da kolaydır.Mısırı,buğdayı ekersin,yağmur yağar,gelişirler ve biçersin....Altın devir başlamıştır.Buğdayın kilosu 2 doları da geçer!

Yabanotları huzursuzdur.Onları yerken bir yandan da gübreleyerek toprağa sımsıkı bağlanmalarını sağlayan hayvan dostları yoktur artık.Onları okşarcasına seven,doğaya dost kızılderililer gitmiş,yerlerine bu ne yaptığını bilmeyen açgözlü insanoğulları gelmiştir.
Amerikan hükümeti toprağı ''yokedilemez sonsuz kaynak'' ilan eder.Daha fazla yabani otlak sökülüp yerine bu coğrafyanın yabancısı dirençsiz buğday ekilir.1917 traktörle beraber teknolojik atılım son kalan yaban otlaklarını da kıtıtr kıtır keser atar.Yüksek teknoloji sağolsun 3 günde sürülen yer 3 saatte hallolur!
Yabanotları şaşkındır.Kenarda köşede boy atmaya çalışırlarken sorarlar kendi kendilerine ''Yağışlar şimdi iyi ama ya kuraklık olduğunda ne olacak???Milyonlarca yıl alan şu 30 santimlik mineral deposu verimli toprağın oluşmasını nasıl riske atabildiler?Bu sıska çelimsiz buğday mı koruyacak bu toprağı.Kökü bile eften püften haspanın!!!''
Yeni kocaman evler,hatta arabalar,sıfırdan nereye.Bir çiftçi kadın beyzbol yıldızı Baby Ruth'tan daha fazla kazandığı için böbürlenmektedir.Yüksek otlaklar 20 yılda yokedilir ama buğday sayesinde Amerika ilk defa Rusyayı ihracatta geçer...Borsa tavan yapar.1928 mükemmeldir!
Birkaç tane yabanotu nasılsa bir buğday tarlasının biraz ötesinde hala hayattadır.1929 yılıdır ve saf genleri binlerce yıllık bir bilgiyi verir onlara.Sıkı tutunun toprağa bu son yağmurlardı.Havayı kokladıklarında buram buram kuraklık kokusunu duyarlar da şu insanoğlu sadece borsadaki ne yenir ne yutulur eciş bücüş sayılarla kağıtlarla yatıp kalkmaktadır...Havayı koklamayı bile bilmezler.
Borsa çöker,kağıtsal felaket had safhadadır.Çiftçiler dışında kimse o yılki kuraklığın farkına bile varmaz.1933,34,35...Çiftçiler panik haldedir.Yağmur sabanı takip eder sözünün koca bir yalan olduğunu toprağı daha de derin kazarak,çılgınca defalarca ekim yapıp tek bir başak bile yetiştiremeyince anlayan sonradan oldurma çiftçi derhal hükümete koşar ama mal derdinde olanlar can derdindekileri dinlemezler bile...
Toprak çırılçıplaktır.Böğrünü delen traktörler unufak etmiştir her hücresini.Rüzgar hafif hafif eserken güçlenmiş ve bir yıl içinde Grand Kanyon'u yarısına dek dolduracak verimli toprağı okyanusa dek taşımıştır.Yine aynı yerde biten birkaç yabanotu kahretmektedirler kendilerini.Eğer diğer kardeşleri de burada olsalar,toprağa elbirliği ile sahip çıkar,sonsuz köklerini binlerce yıldır ve o anda da yaptıkları gibi toprağa daldırır,onu yumuşacık sarıp sarmalar,korurlardı...
Kuraklık,fakirlik ama en kötüsü o kapkara toz toprak fırtınaları....Birkaç yıl içerisinde gözlerinin önünden uçup giden verimli tarlalar.Genç bir oğlan aniden bastıran toz toprak fırtınasında syere yatarak sadece canını kurtarabilir.Annesi onu bulduğunda gözleri kapkara toprakla doludur ve bir daha güneşi asla göremez.Başkent Washington'da oturanlar ise hala konuyu önemsememektedir.Ne olmuş yani biraz toz toprak kalktı ise!!!
Yabanotları acır insanoğluna.Kocamandır,boyu posu,ağzı dili ayakları ve beyni vardır ama hala tozun toprağın içinde bir yabanotu kadar,bir solucan yada karınca kadar bile becerememektedir varolmayı.Madem yüzme bilmezsin ne işin var denizde misali gittikçe boğulmaktadır...
Bir insan gibi insan,toprağın sonsuz olmadığını hükümete anlatmaya çalışırken,alaya alınır,küçümsenir.O ise yılmaz devam eder.Yabanotlarını anlatır,erozyon engelleme tekniklerini ama hala üç maymunu oynamaktadır bir zamanlar o fakir insanları zenginlik vaadiyle o yüksek otlaklara yerleştirip yabanotlarını yolduran kişiler....Ne zaman ki rüzgarlar Doğu yakasına ulaşır,Manhattan,Washington DC kapkara toprakla örtülür,işin ciddiyeti o zaman anlaşılır.
Uzaktan uzağa olup biteni seyreden gürbüz yabanotları hem şaşkın hem de çok sevinçlidirler.Son kalan birkaç santim verimli toprağı kurtaracak yabanotları ülkenin farklı yerlerinden getirilip tekrar eski ait oldukları yerlere ekilir.Duyduklarına göre taaa Kanada sınırından Teksas'a dek milyonlarca ağaç rüzgarı tutması için dikilmiştir.2,5 milyon kişi bu ''verimsiz fakir'' yerine ''verimsizleştirdikleri fakir'' topraklardan göçüp gitmişlerdir...
Steinbeck Gazap Üzümlerini yazarken bu ''fakir'' insanları anlatır ve Pulitzer alır 1943 yılında.
Artık tarım bakanlığının ''Toprağı Koruma'' başkanlığı vardır ve toprak ''yok edilemez sonsuz kaynak'' olmaktan çıkartılıp,korunmaya alınır.Yıl 1930'ların sonudur.
Yabanotları yaşar durur mutlu mutlu toprağı koruyup geliştirirken.İyi ki hala bilge tarım üstadları var ve dengeyi hep koruyorlar...
Bir bilim adamı 1939'da mucizevi bir kimyasal madde keşfeder ve 1948'te Nobel Tıp ödülünü alır.
Bu faydalı ürünün adı DDT'dir!
Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş



3 Kasım 2009 Salı

FACEBOOK'TA GDO'YA HAYIR,SİZ DE KATILIR MISINIZ?

http://apps.facebook.com/causes/389154/11641216?m=6a425a4c

Kime ulaşabilirsek,GDO'nun zararlarını anlatabilirsek,her yolu deniyoruz.Facebook'ta bize katılmak isterseniz adresimiz yukarıda :)
Bu gece CNN Türk 5N1K 'da Cüneyt Özdemir'de işleyecek konuyu :)
Dün Uğur Dündar sağolsun ZMO başkanı Gökhan Günaydın'ı canlı yayına alıp mükemmel bir gazetecilik yaptı yine.

Domatesten domatese gen aktarımı,örneğin zorlu doğa koşullarına uyum sağlaması adına dikey GDO çalışmalarını ayakta alkışlıyorum.Tuzlu toprağa dayanacak bir buğday üretme adına daha dayanıklı bir buğdaydan zayıf olan buğdaya gen aktarımı gibi....Yani dikey GDO çalışmaları hepimizin iyiliği için ve zararsız.Bunlar doğada zamanla olabilecek mutasyonlara denk!
Ama raf ömrü uzasın,daha az böcek ilacına para gitsin diye akrepten domatese yani türler arası yatay gen transferine şiddetle karşıyım.Nedenlerini Viyana Üniversitesi,İtalyan Hükümeti bilimsel deneylerle kanıtlamış bulunmakta!Doğa'nın hiçbir zaman üretemeyeceği,doğal olmayan GDO'lu bitkileri hele hele de besin maddelerini,sonuçlarını tahmin bile edemezken,ticari meta haline getirmek ancak CAHİL CESARETİ ile açıklanabilir!
Maliyetleri düşürüp fazla kar yapma adına GDO belasını başımıza saran kişilerin vicdanı olsa idi zaten bizi bu kötülüğün içine gözlerini bile kırpmadan atamazlardı.O nedenle bunların vicdanlarına seslenmem imkansız!Ama kanun yapıcılara seslenip,makul olunması gerektiğini hatırlatabilirim değil mi!
Nasıl bir kibirdir bu?İnsanoğlu nasıl bir kendini bilmezlik içinde boğulup gitmektedir!Doğayı yok etmemeliymişiz nedeni de Dünyamızı kurtarmakmış!!!Biz kimiz ki dünyayı yok edelim yada kurtaralım!Asıl dünyamızın bizi yok etmemesi için çaba göstermemiz lazim.Sular 1 metre yükseldiğinde,adını doğru koyalım,asıl yok olacak kim!!!GDO'larla intihar etmenin alemi ne,başımızda bunca dert varken!Hükümetler,parlementolar Küresel Isınma yoktur diye karar alınca gerçek değişiyor mu???Boğulan biz olacağız...Dünya bizsiz de dönecek!Bitkiler hayvanlar bizsiz hak ettikleri şekilde özgürce yaşamaya ve evrimleşmeye devam edecekler.Doğaya zarar vermemek,hala hatalardan geri dönebilmek elimizde ve mümkün...Unutmayalım su yolunu bulur!

GDO'ya HAYIR!!!

GDO konusunda bilgisiz ve kafası karıştırılmış insanları gözlemlerken sıkça sorulan bir soru tüylerimi diken diken ediyor.Kafalar GDO lobicileri tarafından özellikle dezenformasyonla o kadar çok karıştırılmış ki,hala GDO'nun sağlığımız ve çevremiz üzerine yaptığı ölümcül zararları sorgulamak yerine''Yani domatese balık geni konunca,balık gibi mi kokacak domates?'' gibi absürd kaygılar taşıyan neyi sorgulayacağını dahi bilemeyen bir nüfusu acilen öncelikle ''NEDEN GDO'ya hayır'' demeleri konusunda eğitmeliyiz!!!

Lütfen tek soruluk oylamayı yapmayı ihmal etmeyin!!!
http://www.gdoyahayir.org/bildiri20090111

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

2 Kasım 2009 Pazartesi

SLOW FOOD FSD'NİN GDO BÜLTENİDİR!!!

"ÇOCUKLARINA KANAT VE KÖK VERENE ŞÜKÜRLER OLSUN"

Coelho'nun ''Kazanan Yalnızdır'' kitabında okuduğum bir atasözü sanırım tüm çabamızın özeti...

Dostlar,

Sizlere Slow Food Fikir Sahibi Damaklar konviviyumu tarafından özenle hazırlanmış GDO bültenini sunuyorum.Amacımız mümkün olduğunca herkesi aydınlatabilmek...

İlk güzel haber benden olsun...Bu sabah site yöneticimize GDO'ların zararlarından bahsettim.Birazdan toplam 300 dairelik sitemizin her blok kapısına bültenimiz asılacak.Ayrıca aidat toplayan apartman görevlilerimiz fotokopi ile çoğaltılacak bültenleri dostlarına ulaştırmaları için her daireye birer tane verecek :)))

Okullarımıza,doktorlarımıza,işyerlerimize,daimi müşterisi olduğumuz nazımız geçen ya da geçmeyen market,restoran,alakalı alakasız her işyerine aklınıza gelebilecek her yere bu bültenleri astıralım.Bloglarımıza koyalım,gruplara bildirelim... GDO orucuna gerek kalmayan,temiz gıdalar yiyeceğimiz keyifli günler çabucak gelecek elbirliğiyle.

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş


Dünya dünya olalı beri mısırın püskülüne konan kelebeği, artık 'konmamaya' ikna etmek üzere mısırın genetiğine işlenen bir kimyasal, yıkamakla çıkmaz, biliyorum; çünkü kızımın gözlerinin yeşili gibi, o kimyasal da, tümüyle mısırın kodlarında artık. Üzerinde ya da etrafında değil. İçinde.Kelebek konarsa mısırın püskülüne ve yumurtalarını bırakırsa eğer, ürünün bir kısmı zarar görür, doğru. Ama, o mısırı kızım yediğinde, içine işlenen, yıkamakla temizleyemeyeceğim, haşladığımda gitmeyecek o kimyasal, kızıma ne yapar... Asıl onu merak ediyorum ben.

Diyorlar ki "üreticisi, eğer, GDO'lu ürünün zarar verdiğini fark ederse, ürününü piyasadan çeker!"
Diyorum ki, "benim kızım denek değil!"

Anneler!
26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı: Tohumluklar dışındaki genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bunları içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları kapsayan Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik" !
Şu andan itibaren market raflarına uzanıp da aldığınız herhangi bir ürün, çocukluğunuzda yediğiniz, yemeye alıştığınız gıda olmayacak.
Çocuklarımıza "çocukken yediğimiz"i yedirme hakkımız, elimizden alındı. "Yerine koyduğumuz"sa, çocuklarımıza yüksek ihtimal daha fazla sağlık problemi olarak dönecek.
Yeni doğanlarımızda daha fazla otizm göreceğiz. Yeni doğanlarımızın daha çoğu yaşamayacak. Çocuklarımızın çocuklarını görebilme ihtimalimiz, annelerimizinkinden daha düşük olacak...

Aldığınız her ürünün etiketini okuyun. Her içeriği sorgulayın. Endüstriyel, hazır, paketlenmiş gıdalardan uzak durun. Organik ürün tercih edin. Sertifikasyon sistemi mükemmel olmasa da, bu ürünler diğerlerinden pahalı görünse de gözünüze, düşünün ki gerçek gıdayı tanımlamanın henüz başka bir yolu yok.
Gerçek gıda tüketin. Gerçek gıda tüketmemek çok daha pahalı, unutmayın. Çocuğunuza ne yedirdiğinizi ve neden diğerini yedirmediğinizi anlatın. Anlatın ki, o da kendini koruyabilsin.Ve unutmayın: bugünün dünyası kazanç odaklı! Cebinizdeki o binbir güçlükle kazandığınız paranın alım gücüne son kuruşuna kadar güvenin. Onu gerçek gıdaya yatırın.
Düşünün ki raflardaki onca yapay ürün, onca niteliği düşük gıda siz satın almadığınızda karlılığını yitirecek.
Düşünün ki, gıdaymış gibi yapan onlarca kavanoz, kutu ve şişe siz satın almadığınızda üretenlerine birer zarar olarak geri dönecek.
Ve hayal edin, bir gün, eğer, çokuluslu şirketler fark ederlerse ki tüketici gerçek gıdaya yöneliyor, kimbilir, belki üretimlerini gözden bile geçirirler.Gerçek gıdaya eşit erişim hakkıçocuklarımızın en temel hakkıdır!Bu yönetmelik bizi kollayan bir yönetmelik değil.Bu yönetmelik çokuluslu şirketlere toprağımızı, tohumumuzu sömürme yolu açan bir kapı.

Vatandaşını ticaretin, gerçek gıdayı GDO'nun önüne koyan bir yönetim arzuluyoruz.

Biz GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.
Yönetmeliği kaleme alan ve altını imzalayanlara bir çift sözümüz var:
"Oğul sadıklığın bu muydu? Valla kurda yedirdin beni!"

http://www.fikirsahibidamaklar.org/

Gerçek gıdaya dair neden ve nasıl sorularınızı grubumuzda cevaplıyoruz. Yeter ki çocuklarımıza biz sahip çıkalım!