15 Mart 2013 Cuma

TABİAT KANUNU


İçinde bir parçası olarak yaşadığımız tabiat zaten kendi kanunlarını baştan yazmış ve bugüne dek gelmiş. Biz insanoğluna da O yaşama izni vermiş.
Şimdi biz kim olduğumuzu unutmuş,o sonsuz güce kendimizce yeni kurallar getirip kontrol altına alma çabasına giriyoruz.
Beyhude kelimesi ne güzel açıklıyor olan biteni...
Biz doğayı umursamazsak,o bizi hiç umursamaz...Kaybeden kim olur bu durumda...1852,İrlanda,bir milyon insan niye öldü???Birkaç farklı çeşit patates yani ""biyoçeşitlilik"" olsa idi insancıklar açlıktan ölmeyecekti.Ne yazık ki çözüm bu kadar basitti ve eğer ders alırsak ne mutlu ki çözüm bu kadar basit!
PDA olarak onca çabamız niye????Mini minnacık bir domates tohumu milyonların hayatına bedel ve hala global şirketler yaşamı patent altına alabileceklerini sanıyorlar.
Bu nasıl bir bencilliktir!!!
Yaşamın alternatifi ölümdür...
Ölüme yatırım yapan bir yasa olabilir mi!!!
Çiftçi-Sen konuyu çok iyi açıklamış.
Hala neyi anlamamak için diretiliyor???
Bu yazıyı sıkılmadan sonuna kadar sindire sindire okuyun lütfen.
Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

http://www.karasaban.net/ciftci-senden-vekillere-tabiat-kanunu-taslagi-endise-vericidir/
Çiftçi-Sen “Tabiat Kanunu” olarak bilinen ve şu an meclis gündeminde bulunan  “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” hakkında görüşlerini birer mektupla Milletvekillerine iletti.
Mektup mevcut tasarıya ilişkin Çiftçi-Sen’in eleştirilerini dile getiriyor:
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 17 Mayıs 2012 tarihinde TBMM’ne sevk edilen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” hakkında Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak bazı kaygılarımızı ve görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istedik.
İlkönce Türkiye’nin biyoçeşitlilikle ilgili bilgilerini sonra da kaygı ve görüşlerimizi izninizle aktarıyoruz.
Türkiye’nin biyoçeşitlilik durumu:
1. Dünyada tanımlanmış 34 adet olağandışı zenginlikte biyoçeşitliliğe sahip özel bölge vardır. Türkiye topraklarının neredeyse tamamı bu tip 3 ayrı özel biyoçeşitlilik bölgesince kapsanmaktadır (İran-Anadolu, Kafkas, Akdeniz). Bu dünyada eşine rastlanmayacak ölçüde nadir bir durumdur. Özel biyoçeşitlilik bölgelerinin kesişim alanları ise ekstra ve nadir biyoçeşitliliğe sahip alanlar yaratır. Bu durum Türkiye’yi eşsiz biyoçeşitliliğe sahip bir bölge, (cennet ülke) yapmaktadır.
2. Araştırmalar arı ve kelebek nüfusunun azalmasının tarımı tehdit ettiğini ortaya koyuyor. Arı ve kelebeklerin sayılarını kontrollü olarak arttırmak ise yabani türlerine kıyasla daha az etkili olduğu için bu soruna çözüm sağlayamıyor. Kanada’daki Calgary Üniversitesi’nden Lawrence Harder, “ Daha fazla bal arısı eklemek genelde bu sorunu çözmez ancak yabani böceklerin hizmetinin arttırılması sorunun çözümüne yardımcı olabilir” diyor.
3. Avrupa’nın sahip olduğu biyoçeşitliliğin 4′te 3′ü Türkiye’dedir.
4. Dahası Türkiye’deki bitki türlerinin 3’te biri endemik türlerdir. Yani anavatanı Anadolu topraklarıdır.
5. Dünyada bilinen 9000 vasküler (Damarlı Bitkiler) bitki türünün 3000′i sadece Türkiye’de bulunmaktadır.
6. Türkiye Avrupa’nın en büyük kuş üreme bölgesidir. Ama aynı zamanda Türkiye Avrupa’nın en çok nesli tükenmekte olan kuş türüne sahip ülkesidir.
7. Türkiye’nin sürüngen ve amfibi (hem karada hem suda yaşayanlar) türleri Avrupa’nın tamamındakine denktir.
8. Neolitik devrim adı verilen ve insanlık tarihinin en büyük gelişimini ifade eden bitki ıslahının (tarım toplumuna geçişin başlangıcı) ilk kez gerçekleştirildiği 8 bitki türünün 6 tanesinin anavatanı Anadolu’dur (Kızıl Buğday (Kavılca), Buğday (siez), Mercimek, Burçak, Nohut, Bezelye).
9. Türkiye mevcut haliyle bile Yale Üniversitesinin Dünya Çevresel Performans Endeksinde, Biyoçeşitlilik ve habitat korumacılığı açısından 132 ülke içerisinde 121. sıradadır. Biyoçeşitliliği koruma açısından Dünya’da Türkiye’den kötü durumda olan sadece 11 ülke vardır.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak endişelerimiz:
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı yasallaşırsa;
Anadolu’da var olan biyolojik türlerin talanı ve tahribatının önü yasal olarak açacaktır.
Tür ve habitatları koruma bahanesi ile doğal alanların işletme yetkisi il özel idarelere, belediyelere, vakıf ve derneklere bakan onayı ile verilebilecektir.
Sadece doğal alanlar değil Anadolu’da yetişen tüm biyolojik tür ve çeşitler de doğrudan bakanın yetkisi ile ticarileştirilebilecek, doğadan alınıp şirketlere teslim edilecek yani kâr hırsına heba edilecektir.
Kültürel varlıkların kullanımı; paydaşların yönetimine ve kullanımına sunulmaktadır. Paydaşlar; doğayı ve doğal varlıkları sermaye birikimine sokan/sokacak olan şirketler, ilgili kamu–özel kurumları ve bu kurumların seçtiği (şirket-kamu işbirliğindeki) sivil toplum kuruluşlarıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat Esaslarını belirleyen 08.08.2011 Tarih 648 Sayılı hükmünde kararnameyle (KHK) tüm doğal alanların sit ve koruma kararlarını kaldıran maddeler bu yasa ile de desteklenecektir.
Milli Park ve 1. derece sit alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve koruma alanlarında Nehir Tipi HES, RES, GES Termik Santral inşaatları, maden arama ve işletme tesisleri hız kazanacaktır.
Türkiye yüzölçümünün yalnızca Yüzde 5’ini oluşturan koruma alanlarımız “kalkınma/ekonomik fayda” gerekçesiyle yatırımlara açılacak. Cennetimiz, cehenneme dönüştürülecek.
Bu yasa ile tüm tabiat kararları, doğal alanları kimlerin ve nasıl kullanılacağı ile ilgili karar verme yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilecektir. Ne var bunda denilebilir. Fakat, Tasarının 8. maddesinde “ekolojik etki değerlendirmesi sonucunda saha üzerinde etkilerin olumsuz değerlendirmesine rağmen alternatif çözümlerin bulunmaması ve üstün kamu yararının bulunması nedeniyle plan ve projelerin uygulanması zorunlu ise Bakanlıkça gerekli her türlü telafi edici tedbirler alınır veya aldırılır” denmektedir.
Sanıyoruz, bunları okuduktan sonra bu yasa taslağının aslında tabiatı ve biyoçeşitliliği değil çevre ve insana zararlı sorgulanabilir yatırımları gerçekleştirmeye yönelik olduğu ileri sürülebilir.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak önerilerimiz:
Endişe verici bu Tasarı’nın mevcut haliyle yasalaşması durumunda ülkemizdeki doğal yaşam alanlarının ve biyolojik çeşitliliğin kaybedileceğini düşünüyoruz.
Tasarı koruma misyonundan uzak, adeta doğa koruma alanlarını kullanıma açmanın yollarını tanımlamak için hazırlanmıştır. Tasarı’nın sadece Türkiye doğasını değil, bütünlük arz eden İran-Anadolu, Kafkas, Akdeniz doğasını çok kısa bir süre içerisinde geri dönüşü olmayacak şekilde yok edeceğine inanıyoruz.
Sorumluluğumuz gereği uyarıyoruz:
Doğal alanları korunmak yerine sermaye birikimine sokma politikası, doğal varlıkları; suyu, biyolojik türleri metalaştırma yetkisi hiçbir kurum kuruluş ve kişilere ait değildir. Olmamalıdır. Olmaması Tasarının yasallaşmaması için göstereceğiniz çabaya bağlıdır. Bu konuda çaba harcayacağınıza olan inancımızı korumak istiyor ve bekliyoruz.
Saygılarımızla
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
Abdullah AYSU – Çiftçi-Sen Genel Başkanı
Ali Bülent ERDEM- Çiftçi-Sen Genel Sekreteri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder