30 Mart 2017 Perşembe

SLOW FOOD YAĞMUR BÖREĞİ

İyi birşey yapmak,kendini iyi hissetmek,başkaları için, aslında üzerinde yaşadığımız dünyamız için,iyi birşeyler yapmak istiyorsanız bize katılın.Slow Food üyesi olmak demek aslında bencilliğimizden sıyrılıp gelecek için,çocuklarımız için kolları sıvamak
 demektir.Hiç bilmediğimiz,farkına dahi varmadığımız yada anlamadığız yüzlerce konu hakkında bilinçlenmek,birşeyler öğrenmek ve çözüm odaklı harekete geçmek demektir.
Yediklerimiz ilacımız,ilacımız yediklerimiz olsun diyoruz.Ne yersen O'sun diyoruz.Peki temiz ve adil gıdaya ulaşmak için hiç çaba harcıyor muyuz?Yoksa sadece şikayet edip,kurbanı oynamakla mı yetiniyoruz?Henüz kanser,alzheimer,otizm olmamış şanslılardan mısınız?Eğer siz değilseniz bu rahatsızlıklardan muzdarip en az bir tanıdığı olmayan var mı içimizde???
Yapacağınız aslında çok basit,Slow Food'a üye olarak çok yeni kapılar açarken kendiniz için,yerel üreticilere,tarıma,doğaya,sağlığımıza özetle yaşama sahip çıkarak geleceğimiz için gerçekten iyi birşeyler yapacaksınız.
Bir tık ötenizdeyiz.Yağmur Böreği konviviumu olarak bekleriz efendim.
http://slowfood.com/joinus/membership/turkey

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

21 Mart 2017 Salı

PESTİSİT TARIM İLACI DEĞİL TARIM ZEHİRİDİR!



Tarımda tüm zararlıları öldüren envai çeşit zehire yani pestisite Tarım İlacı denmesine karşıyım.Çok tehlikeli ve öldürücü bir maddeye sevimlilik katıp sorgulanmasının önünü bıçak gibi kesme adına tam bir algı yönetimi örneği.Pestisitler,ilaç mı zehir mi.İlaçsa iyidir.o zaman hemen sorgulamadan Alalım kullanalım,asıl maksat satışları düşürmeyelim.Öldüren bir şeye ilaç denilebilir mi?TARIM ZEHİRİ denir.Derseniz ki herşey zehirdir önemli olan dozdur,o zaman zehir kelimesine de ihtiyaç yoktur.Modern tıbbın ve farmakolojinin kurucusu sayılan Paracelsus,sağlığımızla beslenme arasındaki ilişkinin altını kalın kalın çizeli 500 seneyi geçmiş.Atalık tohumlar için çırpınırken,havamızı suyumuzu,vücudumuzu zehirleyen TARIM ZEHİRLERİ ile başımız çok büyük bir dertte.EFSA minimum kalıntı için mücadele veriyor.Neden azıcık ta olsa zehir yiyelim ki...1993'e kadar 1000 çeşit TARIM ZEHİRİ etken maddesine izin veren ve bize yediren EFSA(Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi)Artık 250 sine izin veriyormuş,aman ne mutlu olduk!https://m.youtube.com/watch?v=v27YBMJm9xI
Yukarıdaki resimde zararlılara karşı BİTKİYİ korur diyor,ya bizi,İNSANI,o şişenin içindeki zehirden kim koruyacak?İhraç edildikleri kapılardan insan sağlığına zararlı,yüksek miktarda TARIM ZEHİRİ içerdiği için bir bir geri yollanan ve yok edilmeyen tonlarca meyve sebze yada aflatoksinli kurutulmuş ürünleri iç piyasaya tekrar vererek bize yedirip göz göre göre bizi zehirleyen yönetimler mi koruyacak sağlığımızı???Yoksa bizler bilinçlenip,kendi haklarımızı kendimiz mi savunacağız?Yaptığımız seçimlerle,zehirli,kötü ahlaksız olanı değil adil ve sağlıklı olanı seçerek piyasayı bizler mi yöneteceğiz.Cebimizdeki parayı almak için atılan onca taklaya cevabımız ya cahilce seçimlerle
ekmeklerine yağ (ki buda margarindir,tereyağ üretmek zahmetli ve az karlıdır onlara göre),süreceğiz ya da ben bu ZEHİRLİ ucubeleri almayarak piyasayı zaman içinde iyiye doğru yönlendireceğiz.

Örnekler yıllara ve farklı kalemlere yayılsa da sonuç hep aynı...
Gülüyorum bazen küresel ısınma pestisitler,GDO 'lar dünyanın sonunu getirecek deniyor ya.Biz kimiz ki dünyanın sonunu getireceğiz.Açgözlülüğümüz yüzünden insanlığı yeryüzünden sileceğiz.Dünya bizden kurtulduktan sonra eminim daha keyifli dönüp duracaktır...
Mümkün olduğunca okuyalım,öğrenelim,öğretelim ve en önemlisi talep edelim.Organiğe giden yol iyi tarımdan geçer.Halde zehir basılmış,kolayca ortaya çıkmış ürünle,TARIM ZEHİRİ
kullanmadan,binbir emekle,doğal yöntemlerle yetiştirilen ürüne Kabzımal denen soru işareti,aynı muameleyi ediyorsa durup bir düşünmek lazım...
Sözün özü her önümüze konanı hemen yememek lazım.Yoksa kandırıldım diye çok ağlarsınız...

https://m.youtube.com/watch?v=EY4WHJ6rsco

En az TARIM ZEHİRLERİ kadar tehlikeli ve mücadele etmemiz gereken bir de şu var...Sanırım fazla amitraza maruz kalmış bir bünyenin yorumu!


"ilaç kalıntısı birazcık fazlaymış olsun,yemeden öleceğimize yiyerek ölelim"diyen birileri  var ki az da değiller aslında.Yüzlerce TARIM ZEHİRİ ve bundan kar sağlayanlarla mücadele ederken,milyonlarca bir kereden birşeycikler olmaz diyen,inadına yerim diyen,düşünmeyen veya anlamayanlarla,ucuzcu ve/veya beleşçi zihniyetle de mücadele etmemiz lazım ki hepimize kolay gele!

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

20 Mart 2017 Pazartesi

YUMURTA NESİN 3



Sağlığımız için bitki tohumlarının en iyisini seçmek ne kadar önemli ise iş yumurtaya gelince de en az o kadar hayati önem taşımakta.
Üç beş tavuğu olup,doğru besleyen,gerçek yumurta yiyebilen küçük azınlıkta iseniz ne mutlu size.Ama endüstri çarkına girmiş ürünler cehennemine tıkılmak durumunda iseniz üzülmeyin onun da bir çaresi var.Organik pazarlar,köylü pazarları,benim için İstanbul Feriköy ve Kasımpaşa(her ne kadar eski gerçekliğini yitirmeye başlamış olsa da) ve tabi internet üzerinden bulabileceğiniz güvenilir geleneksel ürünler,üreticiler...
Yıllardır günde 4 yumurta tüketen bir sporcu eskisi olarak,vücuduma zararlı madde alma oranım haftada 2 yumurtaya amenna diyen birine göre çok daha yüksek olduğu için en temiz yumurtanın peşinde Paskalya tavşanı misali koşturup duruyorum.

Gündönümü Çiftliğindeki yumurtalar sayı itibarı ile az olduğu için grubumuza henüz yetmiyor.
Organik market yumurtalarında bile garip bir koku,beyazda hemen dağılma ve sarının yumuşaklığına rağmen zararsız oldukları için tüketiyorum daha doğrusu tüketiyordum.Taki Çatalca'daki Nesin Vakfının çiftliğine yolum düşüp,özveriyle çalışan insanlarla tanışana kadar.
Vakıf şu an 42 yavrumuza bakmakta.http://www.nesinvakfi.org/index.php
En sağlıklı yiyecekleri tüketmeleri için çiftlik bile kurmuşlarhttp://nesinvakficiftligi.com
Çiftlikte yetiştirdikleri organik ürünleri önce çocuklarına yedirip,artanı da bizlere satıyorlar.Sağlığımıza katkıda bulunurken,vakfa da ek gelir sağlamaya çalışıyorlar.
İlk gittiğimde tabi ki yumurta sordum,Öykü Hanım öğleden sonra olacağını söyledi.Tabi ben yumurtadan emin olmak için kendisini soru yağmuruna tutunca ilk söylediği en önemli şeyin tavuğun ne yediği ve ne şartlarda yaşadığı idi.Tüm sorularımı sabırla tek tek yanıtladı ve kalbimi de güvenimi de kazandı.Çiftliği idare eden Mehmet Beyle atalık tohumları konuşurken diğer bir hazine gerçek yumurtalara da kavuşmak mükemmeldi.Bir koli alıp eve döndüm ve işte nihayet bu diyebildim.Sarısını çatalla delip çırpmanız gerekiyor.Tazelik bir yana,koku yok,beyazı da sarısı da
dipdiri,tabiki zehirsiz ve müthiş leziz.Krem karamel tarzı tatlılar yaparken hep sarısını kullanırız çünkü beyazı kötü bir koku verir ama bu yumurtalarla sıfır koku.Tam bir hazine.Ertesi hafta Sadece o yumurtalardan almak için yine Çatalca yollarına düştüm tabi ve öğrendim ki haftada 50 adet  ve üstü alana kapınıza teslim yapıyorlar.Üstelik aynı fiyata yani tanesi 1 lira.Şaka gibi...
Öyle mutluyum ki geçen pazartesi ilk siparişimi verdim ve Çarşamba günü gerçek çiftlik yumurtalarım kapımda idi .
Teslim alan güvenlik bu nasıl ağır bir yumurta kolisi diye şaşkınlıklarını ifade ettiğinde bir kere daha emin oldum ki nihayet bulmuştum.Düzenli ve doğru yumurtalara hemde sadece bir mesajla ulaşmak mümkün.Okuyan çocuklara minnacık ta olsa yardım edebilmek ne ferahlatıcı bir his...
Artık dostlarıma ziyarete giderken evde yaptığım kombiotik yoğurt,kımız,kefir,probiotik turşuların yanına bir de gerçek yumurta eklendi.Neşeli tavukların şifalı yumurtası.
Siz de tatmak isterseniz Öykü Hanıma bir mesaj atıverin.Hem kendinizi hem çocukları mutlu ediverin.
0530 1307484
Yada 0212 7895052

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

19 Mart 2017 Pazar

TOHUM NESİN 2


Atalık tohumlarımızın kıymetini anlatmaya devam :)
Yaşam patentlenemez NOKTA!
Üremek yaşamın ayrılmazı,üretmek hayatta kalmamızın anahtarı.Kısırlaştırılmış bir tohum?
Üreyemeyen,çoğalamayan ama dünyadaki güya varolan açlığa çözüm diye şık paketlerde sunulan yaşamın varlık sebebine düşman GDO'lu kısır tohumlar...
Her sene aynı firmadan almak zorunda olduğunuz yüksek  teknoloji ürünü laboratuvar kaçkını kilitlenmiş kısır tohumlar ve ziraii ilaç adı altında satılan tonlarca  zehir...Sonuç kölelik.
Dünyada açlık olduğu doğrudur ama bu açlık mide ile değil birkaç insanın gözü ile ilgilidir.Açgözlü bencil bir grup,yiyip yiyip semirirken,çöpe attığı ile bile milyonları doyurabilecekken,bir de tohumunu da kısırlaştırır ki,ondan bağımsız hiç birşey yapamasın çiftçi.
Pembe domates tohumlarım bana PDA'nın mirası.Rahmetli Hafize Baliç'in 50 senelik pembe domatesleri de dahil umut sandığımda birçok atalık tohum mevcut.Bir gün bir toprağım olduğunda hepsinin nereye ne şekilde ekileceğine dair planlarım yıllardır hazır.Ama o hayalimi gerçekleştirene kadar zaman zaman toprak gibi bir hazineye sahip,atalık tohumların kadir kıymetini bilen,yolumun bir şekilde kesiştiği doğa dostu insanlarla PDA'nın manifestosunu da uygulayacaklarından emin olduğumda paylaşıveriyorum birer parça atalık tohumlarımdan.
İstanbul'da oturupta,gerçek sağlıklı yumurta yiyebilen var mı?İnşallah Sevgili Aysun the Sütçümüzün 8.100 projesi kapsamında tavukçu komşuları Serdar ve Sarah'nın yumurta sayısı çoğaldığında bu sorunum da bitecek ama şu anda ya organik pazarlardan yada gidemez isem markette satılan organik sertifikalı yumurtalarla idare ediyorum bir çoğumuz gibi.Tatmin ediyor mu tabi ki hayır!Kimyasaldan arınmış olmaları tesellim ama lezzet?Bir kaç ay önce İstanbul civarı gerçek yumurta avına çıkmışken yolum Çatalca civarlarına düştü ve Nesin Vakfına da uğradım.İyi ki de uğramışım.Vakıfın okuttuğu çocuklar için harika yiyecekler üretiyorlar.Yumurta sadece bunlardan biri ve tamamen ayrı bir yazı konusu,ilerde paylaşacağım.
Yukarıda resmini koyduğum onlarca tohum,çoktan kargolandı ve Ayten Hanımın bilge ellerinde çimlenmekte şu an:)
Vakfın arazisinde can bulacaklar,cana can katacaklar.Bundan güzel bir duygu olabilir mi?Hiçbir beklenti olmadan paylaşmak ve üretmek...
Ayten Hanım galiba en çok dağ çileği tohumlarına sevindi,hani şu minik minik yabani çilekler.Çocukken fındıkların altında çıkanları toplar yermiş,ne zamandır bırakın yemeği görmemiş bile.Hangimiz görebiliyoruz ki,beton canavarlar,hafriyat kamyonları bağrımızı delik deşik ediyorlarken,mümkün mü?
Dedim ki Ayten Hanımcım,tarlaya da ek ama vakfın bahçesine de serpiştir.Bahçede gezinen bir çocuğa mayıs ayında yapılabilecek en hoş sürpriz.İnanın kocaman bir yakut bulsa o kadar sevinmez henüz kapitalist sistem çarkına girmemiş,naif çocuk kalbi.O minicik meyvenin herşeyden kıymetli olduğunu bilir çünkü atalık tohumların fiyatı yoktur,kıymeti vardır...
Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

13 Mart 2017 Pazartesi

TOHUM NESİN 1?



Miniminnacık,değil kuştan,tüyden de hafif ama gel gör ki o ufacık tohumun içinde neler gizli,neler saklı.İnsanoğlundan çok önce başlamış yaşam mücadelesi.

(Bizler 6 milyon yıldır buralardayız.En eski insan fosili  Lucy'nin 30 km kadar ötesinde bulundu.Taş çatlasa 2,8 milyon yaşında.
http://www.evrimagaci.org/makale/61
İlk çiçekli bitkiler ise 200 milyon yıl önce evrimleşmeye başlamış.
http://www.evrimagaci.org/makale/169
En eski kapalı tohum fosili 164 milyon yaşında.İlk çiçekli bitkilerin atası.)

Neden bilge tarımda diretiyoruz,neden kadim dost,atalık tohumlar yasaklanmasın diye uğraşıyoruz,sanırım yukarıdaki sayılarla kıyaslanma yapıldığında bile oldukça aşikar...


Emekli oldunuz,taşındınız hayalinizdeki bir sahil kasabasına.Manavı bakkalı yüksek teknoloji ile google hazretlerine sorsanız dahi,en iyi ekmeği kim yapar,hangisi mis gibi kokar,hangi çay bahçesinde karbonatsız çay yapılır,havadaki o üç bulut ne demek,rüzgar mı ayaz mı ne olacak,fırtına ne zaman gelecek,bunu ancak orada yıllardır yaşayan,bu bilgileri tecrübe ile sindirip yorumlamış olan,oranın yerlisine sorup,doğru cevapları alabilirsiniz.Teknoloji de bir yere kadar.Ayrımına iyi varmak lazım.
Tohum da bulunduğu coğrafyada tüm doğa şartlarına uyum sağlayarak,engin tecrübesi ile bize yaşamı sunar.Yaşadığı onca deneyim toprağa düştüğü ilk günden bu yana gen gen işlenir,korunur.Taaa ki birkaç aç gözlü insanoğlu,insanın sağlığını korumak yerine,market rafında yumuşamadan uzun süre dayansın şu domates te,patron çürüklerden para kaybetmesin,endüstriyel tarım yapanlar,tarladan markete fire vermeden getirsin diye o güçlü tohumun bilge DNA sına tecavüz ederler.GDO'ya karşı olanları bağnazlıkla suçlayıp tabi Minarenin kılıfını da hemen hazırlarlar.Dünya açlıktan kırılıyor,dünyayı bir kurtaracağız.Siz bizden daha mı iyi bileceksiniz fırçası da hemen ardından gelir.Tabi biliriz.Her gün çöpe atılan tonlarca yiyecek için neden uğraşıp bir çözüm bulmuyorsunuz ki açları misli misli doyuracak kadar yiyecek varken?İnsülin de tamamen GDO teknolojisi ile üretilip şifa verirken karşı çıkan  yok ki.İyi ile kötüyü,kimin için iyi kimin için kötüyü
birbirinden çok iyi ayırt etmemiz lazım.GDO lu besinler,market sahibi veya üretici için iyi demek,bunu satın alıp beslenenler için KÖTÜ ise nasıl bir faydadan söz edilebilir ki?
Şu aşağıdaki alıntıyı okuduğunuzda size de bir gülme,ya sabır eşliğinde çocuk mu kandırıyorsunuz  düşüncesi gelmiyor mu aklınıza,rica ederim!Domates zaten çok lezzetli ve sağlıklıdır.Sorun ne zaman yenildiği ile ilgilidir.Tabiki yazın tüketildiğinde tadına doyum olmaz.Yapayları gibi Mikro besin açlığına sebep olmaz.Mevsimsizleştirmek en büyük hatadır.Kışın domates yemediği için ölen insan gördünüz mü hiç!Ama bu estetikli yapay şeyleri yiye yiye kronik hastalıklardan sürünerek ölen malesef çok olacak.Doktorlar bas bas bağırıyor,sebzenizi meyvenizi mevsiminde tüketin diye,neden acaba?Çok mu eski kafalılar!1960 larda DDT yi oda parfümü (ki bu da kansorejen) fıs fıs sıkınbirşeycik olmaz diyenler yıllar sonra ölümcül sonuçlarını görüp,ay pardon hata yapmışız derken ve bunun gibi bizleri deneme tahtasına çevirmekten hiçbir zaman gocunmayan,tanrıcılık oynamaya meraklı aç gözlü yüksek egolar olduğu sürece tabi ki araştıracağız,öğreneceğiz ve kendi seçimlerimizi yapacağız ki yaşam sürsün,milyon yıllık tecrübesini bize naifçe sunan tohum gelecek kuşaklara sağlıkla sunulabilsin.Buyrunuz okuyunuz!

""Öncelikle çoktan hepimizin mutfağına giren domatesi ele alalım. 16. Yüzyılda Amerika’nın keşfi ile beraber tanıştığımız, Güney Amerika’da yetişen yeşil renkli, zeytin büyüklüğünde, tadı pek de hoş olmayan bir bitkiyken, yüzyıllar boyunca yapılan genetik seçimlerle tadı daha güzel, rengi kırmızı, büyüklüğü hemen hemen bir elmaya ulaştı. Genetik değişiklikler yapmak mümkün olduğunda ilk denemelerde domates üzerine yapılmaya başlandı. Genetik modifikasyon mümkün olmadan hemen önce “organik” domatesin nasıl tarlalardan soframıza geldiğini öğrenelim. Domateslerde polygalakturanaz (polygalacturonase) adlı bir enzim, domateslerin olgunlaştıktan sonra yumuşamasına sebep olur. Bunun için domatesleri daha olgunlaşmamışken toplarlar, transfer aşamasında olgunlaşırlar, ancak erken toplandığı için tadı henüz domatese benzemediğinden yapay olarak tatlandırılırlar. Yani “organik” domates dediğimiz yiyecek aslında kimyasallarla tatlandırılmış ham domatesten ibaret. Bu işlem uygulanmadığı zaman bahsettiğimiz domatesin doğal yapısında olan enzim domatesin yumuşamasına sebep oluyor. Genetik metotları ile bu enzimin üretilmesini sağlayan genleri inhibe edilen domatesler, olgunlaşana kadar dalında kalıp doğal tadına kavuşuyorlar, daha sonra koparılıp günlerce transfer sürecinde de sertliklerini koruyorlar.
Bununla beraber domates üzerinde, besin değerlerini artırmayatadını 
güzelleştirmeyehaşerelere dayanıklı hale getirmeye yönelik çalışmalarda sürüyor.""
Söylenecek söz çok ta...Daha sonra devam ederiz.Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş



PROBİOTİKLİ LEZZETLER


Önce pembe domates ağı PDA,ardından slow food ve yıllara yayılan bir merak,araştırma öğrenme tutkusu,kazanılan dostluklar,çıkarsız paylaşmalar.
Hala bir avuç insan yerel tohumların değerini anlatabilmek ve koruyabilmek adına didinip duruyoruz.

Sağlıklı beslenme ve besleme merakım beni sonunda facebook'ta
2.Beynimiz:Bağırsaklarımız grubu ile buluşmama vesile oldu.Tabi güzel dost Ayşe Sazak sayesinde.Grubun kurucusu Sayın Haydar Yılmaz yıllarca kendini probiotiklere adamış,konusuna çok hakim,dipsiz bir kuyu.Tıpkı adminlerimiz gibi sabır küpü aynı zamanda.Şu an 70.000 i geçtik.http://www.dogadanbizim.com/index.php
Üye profilimiz tam mini bir Türkiye.Aslında her kesimden gelen üyelerimize neyi nasıl doğru ve tam bir şekilde anlatabiliriz konusunda eşsiz bir gözlem şansı benim için.Ankara Siyasal'da ders verdiğim yıllara dönüyorum bazen.Özlem de olmuyor değil hani...

Olmazsa olmazım ille de Aysun The Sütçünün,Gündönümü çiftliğinden 12 yıl ard arda hastalıktan ari sertifikası alabilen Türkiyenin tek süt üreticisinden,leziz,şifalı sütleri ve Bakkalımız 😉(thesutcu@gundonumu.biz.tr)
https://www.facebook.com/pages/G%C3%BCnd%C3%B6n%C3%BCm%C3%BC-%C3%87iftli%C4%9Fi/362412287165430?ref=ts&fref=ts


Eskiden de kemik suyu yapardım ama şimdi kolajen için mesai harcayıp,kafa yoruyorum.Eskiden de turşu kurardım ama şimdi içindeki probiotik bakteri sayısını araştırıyorum.Önceleri Aysun'un eşsiz sütlerini sadece hangi ev mayası ile mayalamalı ve lezzetini nasıl arttırırımın peşindeyken,şimdi kombiotik mi Yoksa probiotik yoğurt mu daha fazla mayalasam,kımızım bitiyor haftaya daha fazla süt alayım,çünkü kefir de mayalayacağımın hesaplarını yapıyorum. Metro marketin kocaman buzdolabına benzeyen soğuk bölümüne koşarak girip,Bizim mayalardan sepetime attığım anda,yeni bebeği olan arkadaşıma ne hediye alacağım,90 yaşına merdiven dayamış halama giderken probiotik ne götüreceğim gibi tasalarım da sone eriveriyor.
Kemik suyum 5 saaattir tıkırdıyor ocakta.Gidip bir bakıvereyim.Tabi benim bu probiotik yoğurt ve kemik suyu maceram en çok iki kedi kızımın hoşuna gidiyor.Kokulardan mest gırlayıp gidiyoruz ailecek 😹

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

10 Mart 2017 Cuma

PLASTİKTEN BALIKLAR

Yıl oldu 2017!
10 sene önce de tohum yasasını,GDO'yu,gerçek gıdayı,NBŞ'yi,Şeker kotasını konuşuyorduk.Şu anda da aynı şeyleri konuşuyoruz.Öngördüğümüz birçok felaket katlana katlana üzerimize yığılıyor.Duyarlı ve tarafsız bilimadamları,STK'lar,aklı ve vicdanı yeten herkes uyarıyor,engel olmaya çalışıyor ama yetmiyor.Monsantogil,Bayer oluyor,Kargiller tüm hız devam,Sevgili Aysun the sütçümüz su bitecek diye bas bas bağırıyor ama ... Denizlerimizi kirletiyoruz,ne olmuş iki plastik işte diyenler,2050 yılında okyanuslarda balıktan çok plastik olacağını umursamıyorlar.Mikro düzeyde parçalanan bunca plastik artık balıkların sindirim sisteminde!!!Yani bizlerin... İlk domino taşının yıkılması için bunca çaba neden?Kısa ama vurucu bir film.
Sevgiyle kalın,
Yeşim Güriş

https://www.facebook.com/olioex/videos/1880693085522619/?pnref=story

9 Mart 2017 Perşembe

MİKRO BESİN AÇLIĞI VE PROBİOTİK YİYECEKLER

Günümüzde Fermente edilmiş ve Probiotikçe zenginleştirilmiş besinlere neden daha da fazla ihtiyacımız olduğunun kanıtıdır çektiğimiz mikro besin açlığı...
Son çalışmalar,oldukça yaygın tükettiğimiz Omega3 kapsüllerinin vücutça kabulünü ve gerçekten faydalı olup olmadığını dahi sorgulamaya başlamışken,sentetik gıda takviyeleri adı altında neleri bilmeden tüketiyoruz ve aslında tükeniyoruz???Sentetik vitaminler gerçekten herkes için faydalı mı?Eğer ki sadece Plasebo iseler şükredip,öpüp te başımıza mı koymalıyız? Günde 3 gr tarçın tüketerek insülin dalgalanmalarını kontrol etme şansımız varken,neden süslü kutularda on misli fiyata tarçın hapı alıyoruz?Çok mu hızlandı hayat,evde yaptığımız probiotik yoğurdumuzun üzerine bir çimdik tarçın dahi serpemiyoruz,bebeklerimize hazır mamaları açıp önlerine çaresizce koyarken,çocuklarımızın başlarını dahi okşayacak vakit yeterince bulamıyoruz.Market raflarında üzerinde kefir yada probiotik yoğurt yazan ama evde yaptığımız probiotiklerden çok daha az miktarda faydalı bakteri bulunduran herşeyi neden hemen kapıp sorgulamadan mideye indiriyoruz?Daha da acısı bir durup düşünemiyoruz bile bize sağlıklı diye dayatılan onca şey aslında hangi amaca hizmet ediyor.Düşünemiyoruz çünkü VAKTİMİZ YOK!Zaten düşünürsek sorun çıkıyor...Sorgulamadan,anlamadan dayatılana boyun eğen makbul.Bilgi sahibi olmadan Fikir sahibi olmak ne kolay.Oysa bizi biz yapan seçimlerimiz değil midir? Herşey çabucak olsun,sonuç alalım istiyoruz.Doğaya sırtımızı tamamen dönüp,yaşamın ritmini ıskalarken,sağlığımızdan oluyoruz,sevdiklerimizden,toprak anamızdan oluyoruz.Probiotik besinler bizim için çok değerli çünkü minicik bir poşetten,trilyonlarca probiotiğin çoğalıp canımıza can katması için emek harcıyoruz ve SABREDİYORUZ.

Benim de cahilce bir dönem tükettiğim CLA örneğin 😔 Sevigili Hocamız Prof.Dr Kenan Demirkol hocamızın bir konferansında konuya parmak basması ile aydınlanmıştım.CLA hayvansal kaynaklardan alınırsa sorun yok çünkü doğalı bu.Ama kocaman bir ama,sağlığımızı hiçe sayan endüstri bunun da ucuz bir yolunu bulmuş ve hayvansal kaynaklı tabiki kar getirmeyen CLA yani Conjugated Linoliec Acid yerine ucuz ve sağlıksız olan bitkisel kaynaklı aspir çiçeğinden LA yani linoliec asitten CLA ürettik deyip burnumuza dayamış.Ha tabi L-Carnitinsiz olmaz bir zahmet onu da satın alın,oluşacak sağlık problemleri mi,bize ne,biz tabi ki cebimize giren paraya bakarız,kocaman insanlarsınız zorla mı sattık vs vs... Ben buna sabırsız,paragöz insanlar yüzünden ineklerin,tavukların öcü diyorum.Tıkarsanız bu canları mikrop yuvası daracık yerlere,dayarsanız önlerine GDO lu yemleri,Büyüme hormonuydu (rBGH),antibiyotikti derken kalp kası büyümesi gibi ölümcül sonuçlara varan aspiri yuttururlar parayla CLA diye hepimize. Mikro besin açlığımızın çaresi gözünü sevdiğim kemik suyu ve probiotik her lokma.Onların bile suyunu çıkarmaya çalışıyorlar ya pessss!

Sevgiyle kalın.
Yeşim Güriş

4 Mart 2017 Cumartesi

MERHABA

Uzunca bir aradan sonra tekrar merhaba!
En son pirinçlerde kalmışız ve ne yazık ki hiçbir gelişme yok...Bilinçli olanlarımız hala pirinç alırken imtina etmekte...Şu anda da pirinçteki arseniği tartışmaktayız...Ne yazık. Gıdada adil olmazsak,zehirle beslemeye devam edersek,hayatın diğer hangi alanında adil olabiliriz ki...Ne yersen osun diyoruz.Peki devlet ve üretici olarak ne yediriyorsun ve nesin? Öncelik para olduğu sürece ne diyebiliriz ki...
Sevgiyle kalın,adil kalın...
Yeşim Güriş