22 Temmuz 2009 Çarşamba

NASIL BİLMEDEN KATİL OLMUŞUM!

NASIL BİLMEDEN SERİ KATİL OLMUŞUM!

İnanın isteyerek olmadı,hatta katil olduğumu idrak etmem bile yıllar sürdü...Amacım sadece hayatta kalmaktı.Ah bu boğaz yok mu bu boğaz!Boş olunca ayrı bir dert,pis olunca ayrı,ah dostlar ah!Pişmanım hemde çok pişmanım.Biliyorum sanki alay edercesine onca katliamdan sonra özür dilemem hele böylesine ciddi bir konuda hiçbir fayda sağlamaz ama lütfen bana daha henüz çok geç kalmadığımı söyleyin.Şuursuzca yaptığım yada neden olduğum bunca rezil seri infazdan sonra bile,minicik te olsa bir umut olma ihtimalinden hala bahsedebileceğinizi fısıldayıverin şu ağır işiten kulaklarıma.Sarı sulu gerçek limonların zümrüt yeşili yapraklar arasından keyifle gülümsediği son ferah kokulu bir limonluk muhakkak kalmıştır bir yerlerde hala...

İlk cinayetimi mi soruyorsunuz?Anlatayım efendim.Aslında buna cinayete teşebbüs hatta intihara teşebbüs dersem daha doğru olur çünkü beni bağlıyor daha çok.Hatırladığım kadarı ile ilki,dört beş yaşlarında duvarlara tırmanan bir afacanken,annemin uslu durmam için verdiği ''paylak kıymızı' ' renkli horoz şekeri idi.İtiraf ediyorum bayıla bayıla yemiştim.''Paylak kıymızı'' pabuçlarıma uyan kocaman kurdelemin ''kıymızısı'' ile yarışırdı çekicilikte .Nerden bilsin zavallı kadın beni uslandırmak yerine daha da azdıracağını bu mükafatın!Zavallı ev halkı ve komşular,az çekmediler benden!Tabi sadece rengarenk şekerlerle kalsa iyi,ardından bol bol çukulatalar da yediğimi itiraf etmeliyim.Ama benim yediğim en azından pancar şekeri ile üretileni imiş.Nişasta bazlı şeker mi,fruktoz şekeri mi,glikoz mu ne deniyormuş adına bu aralar,ay kafam karıştı valla!Şimdilerde genetiği bozulmuş soya lesitini ile beraber her işlenmiş yiyeceğe konuyormuş pancar şekerinden daha ucuza mal ettiği için üreticiler.Tabi çukulata başta olmak üzere,siz deyin 500,ben diyeyim tükettiğimiz 1000 çeşit market rafı güzelinde bol bol varmış bu sağlık düşmanlarından.Bizim bir zamanlar yediğimiz pancar şekerinin yerini almış meğerse çoktan bu laboratuvarda genlerini mi de ne bozdukları,acayip şey.Allahtan bizim çocukluğumuzda öyle binbir çeşit kolalı boyalı içecekler,katil cipsler,zehirli sakızlar filan henüz yoktu!Gofretler de,şekerlemeler de,çukulatalar da daha masumdu,tıpkı tüm çocuklar gibi.En fazla yapabileceğiniz hovardalık,parmak bisküvi ile gazozdu,bir duvar üzerinde salyangoz arama timinin yorucu bir günü sonrasında.Tabi o mola da,haylaz bir kedinin önünüzden ok gibi geçmesiyle tetiklenen ve babaların eve döndüğü günbatımına dek süren koşuşturma ve kahkahalarla yorgun bitap yemek masasında biterdi...Ne mi yerdik?Tıpkı her çocuk gibi annemizin özen ve sevgi ile pişirdiği en güzel yemekleri.Pazardan alınmış taptaze,vitamin ve mineral deposu sebze ve meyveleri.Hala saf zeytinyağı ile pişerdi hepsi.Bakla lüzumsuz bir mecburiyetti benim için o zamanlar ama iyi ki nefis bir yoğurt vardı annemin yaptığı yanında da idare ediyordum orsa boca.Ah kasap amcanın o pamuk gibi yumuşacık ''saplı etleri''...Hala ağzımın suyu akar ama o korkunç ciğer yok mu,hep kabusumdu,hala da öyledir ya!

Seri cinayetler sanırım ilk domatesle başladı.'80'lere kadar tüm kış boyunca nasıl özlerdim tombik sulu domatesin mükemmel birlikteliğini o leziz Ezine ile.Bu iki lezzet yaz tatili ve derin tutkum denizin de müjdecisi idiler.Sanırım orta bire giderken,o zamanlar kar da yağardı şehrimize,soğuk karlı bir Ocak günü annem kahvaltıda önüme koyuvermişti.Çocuğuz ya,mutfakta on kaplan gücündeki anneme,masaya o zamanki kahramanım Kızılmaskeyi getirmişçesine sarılıp teşekkür etmiştim bir çırpıda servis gelmeden bitmesi gereken kahvaltı koşuşturmacasında.Daha ilk ısırıkta bunun benim aşkım domates olmadığını anlamış olsam da,annemin keyfini kaçırmamak adına hiç ses etmemiş,bu yeni tadı da masama ve kış mevsimine dahil edivermiştim.Anneannem ile dedem ise ilk ısırıktan sonra bir daha ağızlarına hiç kış domatesi sürmemişlerdi.Sanırım onların bir bildiği HEP vardı!Çocuktum,anlamamışım.Zaten mutfaklarına da ne margarin girdi ne de hastalık...Varsa yoksa sızma zeytinyağı yada en iyisinden has Trabzon yağı!Dedem son zamanlarında pek şikayet eder olmuştu bir türlü istediği lezzetleri bulamamaktan.Yaşlandım herhalde eskisi gibi tat alamıyorum galiba derdi asıl sebebi bilmeden,geçiveren yılları suçlarcasına.Turhan Sultan'dan bu yana şifa deposu Mısır Çarşısının içine düşürüldüğü plastik çöplüğü zavallı haline hayıflanır,kuyumcudan,incik boncuk satan dükkanlardan arda kalan üç beş tane asırlık şifacı dost dükkandan alışveriş ederken,daha neler göreceğiz bakalım derdi.Ne Ezine Ezine gibi ne kalamata kalamata gibi!İyiki Kurukahveci Mehmet Efendi hala orada idi.Anneannemin çeyiz sandığından çıkma incecik porselen fincanlarına sığınıverirlerdi anıların hüzünlü buğusunda.Çocuktum,anlamamışım...

Ankara'da üniversitede okurken iki arkadaş aynı evi paylaşmıştık.O zamanlar da yemek pişirme tutkusu olan ben evin aşçısı ve yeme içme müdürü idim.Tabi bu durumda parayı ortak koysak ta satın almacı,yine bendeniz idim.Semt pazarında artık sadece Ocak domatesi değil,Mart salatalığı,Şubat patlıcanı,Kasım çileği,Aralık kabağı da vardı.Eski ağza yeni taam sandım.Ha Ha Ha dan çok Ah Ah Ah!İtiraf ediyorum.Hepsinden satın aldım.Hiçbirinin gözünün yaşına bile bakmadım.Aldım,pişirdim ve yedim,daha da kötüsü tüm sevdiklerime de yedirdim!Ne yaptığımın kesinlikle bilincinde olmadan,lütfen en azından buna inanın!Asıl felaket mezun olup çalışmaya,daha fazla paraya ama daha az zamana sahip olunca başladı.Yemek yapmak doyumsuz bir ritüel ama vaktin var ise!Alışverişe bile vakit ayıramazken...Kim uğraşır onca detayla deyiverdim tembelliğe ve sonsuz tüketme çarkına yenik düşerek.Hele de ucuzunu ve hızlısını bulmuşken!Park eder etmez bir dakika içinde tertemiz,pırıl pırıl,herkesi keyifli hissettiren bir market vardır elbet yakınlarınızda. Olmazsa şaşarım!Yirmi dakikada tüm sepet ağzına kadar doluverir en sevdiğinizi sandığınız müzikler eşliğinde.Cırt kredi kartı çekildi bile.Para harcamamak ne güzel bir duygu!En az 10 mil kazanmışımdır bana 158 liraya mal olsa da!Bir uçak bileti 170 TL. ama mil daha hesaplı galiba çünkü aynı uçuş sadece 15 bin mil!Bol bol kartımı cırtlatmalıyım ki bedava uçayım!Eh,eve geldim,canım da sıcacık bir çorba çekti.Çorba mı,hop aç paketi,karıştır iki dakikada ısıtıcıda ısıttığın kaynar su ile işte oldu sana bol kıvamlı mercimek çorbası.Mono sodyum gulugulu mu ne dediniz işitemedim???O zamanlar MSG'tan kimsenin haberi bile yoktu tabi.Mikro dalgaya koydum mu şu paketi sebzem de etimde 4 dakikada hazır!Zaten dalından pıt diye kopartılıp zırt diye anında dondurulmuş bu bezelyeler,hem de akrep geni mi ne konmuş ki yiyen böcek hop ölüversin anında,hepsi tek ton yeşil 810'a boyanmış ve bir boy.Bana mı yok canım birşeycik olmaz,zaten televizyon programına telefonla bağlanan profesör garanti de verdi bişeycik olmuyormuş!Babaannem yemekle pişeceksin derdi,pöh ne saçma!Kim bekler o kadar saat tencere başında!Siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz yoksa ayyy ne anti modern bir duruş!Bak üzerinde de sıfır katkı maddesi yazıyor tüm plastik paketlerin.E bilmem kaç ta yazıyor galiba minicik amaaaan boş ver.
BENİM marketiM iyidir çünkü onu BEN seçtiM ve BEN hep en iyisini biliriM!Meyveyi de bir kalem de geç,bir de onun için tabak kirletmeyeyim hem kırk saat çiğneyip yorulamam, şu zıpzıp kek nefis.İnsanın beyni dönüyor her lokmada!Ne MSG bağımlılık mı yapıyormuş!Hele yanına buz gibi bir de kola açtım mı!Tıpkı reklamdaki kız gibi acayip havalı ve zengin görünüyorum bu mereti içerken!Bu aralar diyet kolaların tadı daha da bir harika.Tatlandırıcılar ve karaciğer yağlanması,Alzheimer, Parkinson, kanser.Yok daha neler!Aman bu bir grup profesör de habire ekrana çıkıp bizi korkutuyorlar.Bilim düşmanı,ilerleme karşıtı bunlar mirim!Kim dinleyecek bunca iç karartan vıdı vıdıyı bak ne güzel dizim de başlıyor.Jenerik müziğine tapıyorum.Nerde benim cipslerim?Bunda da mı GDO varmış!Ama GDO'lar hani açları doyurmak içindi!Acaba Afrikalıları mısır cipsi ve kola ile mi doyurmayı planlıyorlar???Ne hoş!Moralim biraz bozuk azıcık çukulata da iyi gelir.Uf ya her şeyi unutur oldum bu aralar halbuki daha yolun yarısını bile etmedim!Şair şaşırmış hesabı besbelli!Rezalet,marketten çukulata almadan çıkmışım.Neyse yarın kardiyoloğuma giderken yanındaki marketten alıveririm.Hem ekspres kasası da var,ne iyi kalpliler hep beni düşünüyorlar!Şu minicik kaktüsü de televizyonumun üzerine koydum mu bak artık radyasyon filan bana asla etki edemez.Bilinçli ve okumuş bir aydın olmak ta ne iyi birşey canım...Şeker haplarımı yemek öncesi almamışım galiba,kolesterol hapımla beraber yatmadan önce içerim artık.Bu yeni uyku hapları sanki beni biraz sersemletiyor mu ne!40 yaşına geldiğimde doktorum değiştirecekmiş!

''Afedersiniz doktorcum randevuları karıştırmışım.Bugün meğerse iç hastalıkları uzmanıyla randevum varmış hay Allah!Şu metabolik sendrom sadece kilo aldırmakla kalmıyor sanırım!Kusuruma bakmayın çok çalışmaktan hep!Yanlış beslenmekle alakası yok,nerden de çıkardınız bunu canım.Milyonlarca modern ve çalışan insanın yaptığı gibi,ben de marketlerden son bilimsel keşif ürünü,süper hijyenik,raf ömrü uzun,üç dakikadan az sürede hazırlayıp iki dakikada mideye indirdiğim teknoloji harikası ürünlerle besleniyorum.Acaip pratikler!Ehhm,haklısınız biraz spor yapsam iyi olur ama malum vaktim yok çok çalışıyorum da!''

Ah ellerim kırılsa idi de o büyüme hormonları,rbGH miymiş neymiş, ve nişastalarla şişirilmiş antibiyotik bombası bonfilelerden almasaydım.Onca zaman nasıl da anlamadım köpük köpük kötü kokular salarak tavada minicik ve kayış gibi kalışından!Et dediğin öyle mi olur!Anneannem kasapta uzun uzun anlatmıştı kaç kere halbuki...Nerden bileyim ben,her ete benzer hazır paket satın aldığımda,zavallı bir sığırın demokratik yaşam hakkını da dilim dilim katletmişim.Bana daha az maliyete daha çok et satabilmek adına hayvanlara tarifi imkansız vahşetler uygulayan katillerle işbirliği yapmışım.Adamlar tıkmışlar gariban hayvanları bit kadar yere,habire şişirmişler et ve süt versin diye,dayamışlar binbir çeşit kimyasalı.Zavallılar diz boyu b.. içinde,hayatları boyunca yerlerinden bile kıpırdayamıyorlarmış tek bir çimen dahi göremeden betonların üzerinde!Düşünsenize ne hallere sokmuşum bu zavallı ağzı var dili yok cefakar güzel gözlü dostları sırf vakitsizlik adına.Benim için kuzunun en güzel yerlerini kendi elleri ile özenle hazırlayan kasap amca ne yapsın!Otlak ve kuzu kaldı mı ki,bizim evin saplı et paketini hazırlarken bana özel,minik,kekiksiz paketi de yanına ekleyiversin.Kapatmış gitmiş çoktan torun bakıyor bir apartman tepesinde.En sevdiğim parmak bisküvi artık üretilmiyor,bakkal amca ben gitmediğim için işsiz kalmış bakkalını kapatınca.Halbuki ne keyifli idi annemin eteğine yapışmış,minicik boyumla,o kocaman renk cümbüşü ve nefis kokular arasında,hayal alemine dalmış alışverişin bitmesini beklerken,elime büyük bir şefkatle tutuşturulan her seferinde farklı ''paylak'' renklerle sarılı çukulata kaplı kıtır bisküvi!Kokusu hala zihnimde yankılanıyor.Kardeşimin favorisi tavuk,normalde üç ay olan büyüme süresi sırf daha fazla para kazanma hırsı yüzünden ne işkencelere maruz kalmış anlatmayayım daha iyi!Tabi tavukçu da kapanmış,gerçek tavuk üretenler haksız rekabetle baş edemeyip kapatınca....Tıpkı vuruşturma oynadığımız kayısı renkli leziz yumurtaları satan amca gibi.İtiraf ediyorum ben de ayılana kadar,o hilkat garibelerinden aldım ve oh ne kolay 20 dakikada nasılda hemencecik lime lime pişti ama niye diye sorgulamadan,zaman yokluğu nakaratını tekrarlayan koroya katılarak!Geçenlerde bir makale okudum.Artık okumaya vaktim var çünkü boş televizyon dizileri seyretmiyor ve saçma sapan magazin dergileri okumuyorum.Malum bir hızlı yemek şirketinin süper biliminsanları,sırf tüyleri yolmak gereksiz masraf oluyor diyerek,zavallı tavukların genleri ile oynamışlar.Resimlerdeki kıpkırmızı,sırf cılk et,tüysüz tavuk benzeri çaresiz yaratıkları görmek yüreğimi parçaladı!Bunu ''başaran'' biliminsanları da sıra sıra dizilmiş kendilerini övüyorlardı!Hepsi sevimli çizgi filim karakterlerinden oluşan uyduruk çocuk menüsü hediyelerine,o kıpkırmızı et parçasını da ekleseler ya ayın oyuncağı medarı iftiharımız tavuk diye!Gerçek bir tavuk ne kadar sürede pişer ve tadı nasıldır hatırlayanınız var mı?Hele '90 sonrası doğan alerji,astım, antibiyotik direnci muzdaribi,habire boğazı şişip ateşi çıkan,geniz eti nedense hep büyük,bademcikleri alınması şart geleceğimiz,gururumuz çocuk ve gençlerimiz!Aralarında gerçek yiyecekler yiyen var mı yada mikro besin açlığı deniyormuş;içi boşaltılmış dışı,süslenmiş,bol boş kalori deposu,ahlaki değer ve sorumluluklarını çoktan yitirmiş bazı biliminsanlarının harikası işlenmiş yiyecek tüketmekten oluşan rahatsızlığa,bu mikro besin açlığı illetini çekmeyen var mı aramızda?Mahallemizin manav amcası hep bir meyve ile ödüllendirirdi alışveriş esnasında yaramazlık yapmayan bıcırları.Ama al bir kiraz ama mayhoş bir ayva,mevsimine göre.Zaten en büyük ödül,onun bize yedirdiği dalından yeni ama olgun olarak kopartılmış sağlık deposu domates yada elma değil de nedir?Hemen yanı başında açılan markete gidenler yüzünden çok sıkıntıya düşmüş,kalbi dayanamamış o da sizlere ömür.Duyduğumda çok üzülmüştüm ama şu anda çok daha fazla üzgünüm çünkü onu aslında bilmeden ve asla istemeden de olsa BEN öldürmüşüm.Tıpkı kasap ve bakkal amcayı da öldürdüğüm gibi...Mahallenin sütçüsünü nasıl katletmişim aklım almıyor,tabi çıngırak sesi hala kulaklarımda çınlayan tava yoğurdu satan cefakar yoğurtçumuz ve kışın yatağa geç gitmek için şaşmaz bahanemiz doyumsuz lezzetteki bozaları o soğukta sıcacık evimize dek getiren bozacımızla beraber.Kabuğu kalın,uzun yola dayanan,yarı yarıya likopeni az ama buzdolabımda 20 gün duran lezzetsiz GDO'lu domatesi o narin gövdeli,nefis lezzetli,incecik kabuklu,Ezine ve kalp dostu,likopen deposu gerçek evladiyelik domatese tercih ettiğim gün küçük çiftçiyi de ben öldürmüşüm.Bu yiyecek süsü ve görüntüsü verilmiş her ucube,kendi irademle cüzdanımdan çıkıp mideme girdiği her lokmada,ben kıymışım komik sesli tavuklara,hantal görünüşlü dost ineklere,özgürce yüzerken güneşe gülümseyen balıklara,suya,havaya....Bakkala,manava,kasaba,çiftçiye...Katil benim.Hem de feci halde seri!Pişman mıyım?Tahmin bile edemezsiniz!Bazen yavaşlamak çabası hızla akıp gitmekten daha yorucu olsa da yavaşlamayı deneyimleyebilmek istiyorum artık....Zaman ve hız denilen canavarın kurbanı bir seri katilim ben.Nitelik ve nicelik arasındaki farkın önemini sağlığı pahasına feda etmiş kocaman bir aptalım.Daha ucuzunu,daha çok miktarlarda nasıl tüketebilirim sorusuna aldığım kestirme yanıtlarla sadece etrafımdaki her şeyi değil aslında kendimi de tüketip,öldürmeye başlamışım yavaş yavaş hiç ayrımsayamadan.Tıpkı soğuk su kazanına atılan bir kurbağa gibi.Yavaş yavaş ısıtılan suyun içinde birazdan haşlanarak öldürüleceğimin farkına bile varamadan!

Eğer bu satırları size hala yazabilecek kadar canım ve aklım kaldı ise bu kazandan da dışarı atlayıp hayatımı kurtarabilirim.

Ben küçücük bir çocukken sütten bıyıklarım vardı.Alfabeyi sökmeye çalışırken öğretmenim başıma dikilir,bana kahvaltıda yumurta yemenin harika birşey olduğunu ama sonrasında muhakkak ağzımı daha özenli yıkamam gerektiğini hatırlatırdı çünkü o zamanlar yumurtalar tupturuncu kuruyuverirlerdi minik ağzımın çepeçevresinde.Vişne rengi olurdu dişlerim her sulu sulu ısırışımda ve saatlerce canavarcılık oynardım aynanın karşısında mor ''kıymızı'' ağzımla.Tırnak içlerimden bile yayılırdı saatlerce sarı ferahlatan limon kokusu,anneme sürpriz limonata yaptığım sevgi patlamalarımda.İki limon bir sürahi buz gibi lezzet oluverirdi her seferinde.Şimdi de limonata yapıyorum.Altı tanesi bile bir sürahi etmiyor limonların,ne tatları var ne de kokuları.Ama nasıl dayanıklılar çürümeye karşı anlatamam,ne işime yarayacaksa!Güya daha çabuk ve daha ucuza mal ediyorum artık limonu!Tıpkı mil hesabım gibi hala Bağdat'tan dönmeyi bekliyor!Tırnak içlerimden yayılan ise sonsuz pis bir kan kokusu.''Kıymızı'' değil kıpkırmızı,yapış yapış....Evet ben bir seri katilim.İtiraf ediyorum.Suyum sanırım kaynamaya birazdan başlayacak.Bana müsaade.Atlamam gereken uzunca bir mesafe var ve ben bunu başaracağım.Geriye kalan son gerçek limon bahçesini arayıp bulmam lazım.Bu dayanılmaz kan kokusunu ancak gerçek limon suyu çıkarır ellerimden.

Siz de atlamak ister misiniz?Sarı sulu gerçek limonların,zümrüt yeşili yapraklar arasından keyifle gülümsediği geriye kalan son limonlukta ferah kokular ve eski dostlar eşliğinde hepinizi bekliyor olacağım...

Sevgiyle kalın.
Yeşim Güriş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder