2 Ağustos 2009 Pazar

AKŞAM AKŞAM ARADAKİ 7 FARKI BULUN

Resimde sevgili üyemiz Rasim Karavana'nın dünya tatlısı kızı Deniz'in elinde iki mükemmel pembe görülmekte!İkisi de tam ısırmalık maşallah!



Sabah heyecanla Akşam gazetesini açtım.Bu benim PDA adına basın sözcülüğü yaptığım ilk röportaj.Saatler harcadım eksiksiz ve kusursuz olsun diye.Sonuç hiç beklemediğim kadar hüsran.Bu ikinci tecrübe bir hafta içinde!Acilen çözüm bulmamız lazım.Avniye Hanım yurtdışında ve onca işinin arasında defalarca metni kontrol etti ve bana hep yardım etti.Keza moderatörümüz Nalan Cantav da...Bırakın söylediklerimi fotoğraflarda bile hata var.Oysa muhabire altını çizerek benim balkonumda çekim yaparak pembe domatesi tanımayanlara yanlış bir mesaj vereceğimizi,benimkilerin cherry görünümlü minik pembeler olduklarını söyleyip teklifini geri çevirmiş ve resim adına doğru yerleri işaret etmiştim!Ben öyle dememişim ekin ilk sayfasında benim bızdık üç güzeller saf saf sırıtmıyorlar mı!Daha 7. sayfaya geçmeden elim ayağım titredi doğrusu!


Metinin kesileceğini hepimiz biliyorduk ama o da ne!Benim metin yerine hatalarla dolu ve bize düzeltmemiz için yolladığı muhabirimizin metni yayınlanmış!2006 da çıkmış olan bir yasanın 2011 de yürürlüğe gireceği gibi absürd bir cümleyi bana kurdurtuvermiş!Düzeltmeleri tek tek yapacağıma muhabirimizin bize basılacağını söylediği en son haliyle metnimizi burada yayınlıyorum.
Gerisine siz karar verin!Bir de aman yetişsin diye iki ayağım pabuca girmişti!Yazık çok yazık...Millet pazardan pembe diye minik cherryleri toplayacak!Tüm PDA'dan özür diliyorum.Beceremedim!Basın yine baskın geldi...

YAYINLANMASI GEREKEN DOĞRU METİN


Gökten üç pembe domates düştü, 1500 kişi paylaştı


Üç hediye domatesle başlayan bir hikâyenin sonunda bugün 1500’ü aşkın kişi balkonlarında ve bahçelerinde pembe domates yetiştiriyor, deneyimlerini bloglarında paylaşıyor. Pembe Domates Ağı size de yakın…




Eyüp Tatlıpınar etatlipinar@gmail.com




İçi beyazlaşmış, sert, kokusuz ve tatsızlığından ‘odun’ yiyormuşuz hissi veren laboratuvar domateslerinin pazarları ele geçirmesinden beri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir tür var; pembe domates. 2005 yazında bu türle tanışan Avniye ve Mehmet Tansuğ’un girişimleriyle kurulan Pembe Domates Ağı ‘’PDA’’ sayesinde bugün ‘balkon tarımı’yla pembe domates yetiştiren 1500’ü aşkın kişi bulunuyor Türkiye’nin her köşesinde. PDA’nın basın sözcüsü Yeşim Güriş’ten ilk pembe domates tohumlarının kaynağının rahmetli Hafize Baliç’in Çerkezköy’deki bahçesinde 50 yılı aşkın süredir yetiştirdiği pembelerden olduğunu öğreniyoruz. Belki duymuşsunuzdur, domatesin hikâyesi ilginç. Anavatanı Amerika’dan zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve farklı renklere, biçimlere evrimleşmiş. Sebze mi meyve mi olduğu tartışılırken vaktiyle mahkeme kararıyla sebzelik statüsüne kavuşmuş. Aslında ABD’li tüccarlar o yıllarda (19. yüzyılın sonları) gümrük yasasının meyveye tanıdığı vergi indiriminden yararlanmak için domatesi meyve statüsüne almak istiyorlarmış ama bu yöndeki tüm bilirkişi raporlarına karşın yargıç, “meyve olsaydı yemekten sonra yenirdi” diyerek domatesi sebze ilan etmiş!




İNCE KABUKLU, NARİN, LEZZETLİ… Pembe domatesin Türkiye’ye balkan göçmenleriyle yayıldığını söylüyor Yeşim Hanım. Bugün seyrek de olsa Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yetiştiriliyor. Özellikleriyse şöyle; ince kabuklu, çok narin ve bir o kadar da lezzetli. Bugünün raf ömrü uzatılmış laboratuvar domatesiyle karşılaştırırsak, “günümüzde her şey üretildiği yerde tüketilmediği için pembe domates bu yarışta haksız rekabet sonucu yaya kalmıştır” diyor Yeşim Hanım; “Köylü onu pazara götürene kadar ince kabuğu yırtılır, sulu içeriği dışarı çıkar, bu yüzden ekonomik ömrü kısadır ve bu nedenlerle de artık çiftçiler tarafından satış amaçlı fazla ekilmemektedir. Nesli tükenme tehdidi ile baş başadır. Oysa bir kere doğal pembe domatesten tadan bir kişi bir daha asla evine o konvansiyonel tarım ürünü lezzetsiz şeyleri sokmak istemez! Hem sağlık hem de verdiği keyif açısından pembe domates hiçbir şeyle kıyas bile edilemez.” PDA’nın kurucuları Avniye ve Mehmet Tansuğ çifti 2005 yılında arkadaşlarından, anneleri Hafize Baliç’in yetiştirdiği üç domatesi hediye olarak almışlar ilk kez. Tohumlarını kurutup saklarken bir yıl sonra arkadaşları o tohumlardan balkonda ya da bahçede pembe domates yetiştirebileceklerini söylemiş ve her şey böylece başlamış. Üç domatesten 100’e yakın fide çıkmış ve onun tohumlarını arkadaşlarına dağıtmaya başlamışlar. Bir süre sonra işin püf noktalarını paylaştıkları, yetişen domateslerin neredeyse her gününü aktardıkları web günlüğünü açmışlar. Arkasından da büyük bir ilgiyle karşılaşmışlar ve 100-150 üyeden oluşan Pembe Domates Ağı (PDA) böylece hayata geçmiş.




PEMBE DOMATES’ÇİLERE TİCARET YASAK Bugün üye sayısı 1500’ü aşan ağa katılmak için hazırladıkları manifestoyu kabul etmek şart; buna göre tohumu elde edince temiz toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmek ve tekrar elde edilen tohumları herhangi bir ticari amaca sapmaksızın PDA içinde karşılıksız paylaşmak gerekiyor. Aksi saptandığında üyelik düşürülüyor. Eğer kabul eder ve ağa katılırsanız ilk tohumlarınızı almak için tohum paylaşım zamanını, yani Ocak Şubat aylarını beklemeniz gerekiyor. Peki balkonunuzda pembe domatesi kolayca yetiştirebilir misiniz? “Balkonda doğal pembe domates yetiştirmek bir balkonda yetiştirilebilecek en zor şeydir” diyor Yeşim Hanım, “Ama gerçekten tüm sevginizi katarsanız mümkündür.” Tohumdan domatese geçen 90 gün boyunca karşılaşabileceğiniz her türlü zorluğun üstesinden, web günlüğü pembedomates.blogspot.com sayesinde gelebilirsiniz. “Ben de başarabilirim” diyorsanız üye olmak için de aynı günlükteki ya da www.pembedomates.org adresindeki kısa formu doldurmanız ve manifestoya harfiyen uymayı kabul etmeniz yeterli.






Pembe Domates GDO’ya (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara) karşı Pembe Domates Ağı’nın amaçlarından biri de GDO’lar konusunda insanları bilinçlendirip ortak bir tavır geliştirmek. GDO’ya Hayır Platformunu destekleyen gruplardan biri aynı zamanda PDA.Yeşim Güriş, GDO’ların daha çok para kazanma hırsından doğduğunu ve kısa sürede büyük şirketlerin tehlikeli biçimde bu alanda tekelleştiğini söylüyor. Hayatta çoğunlukla ikinci bir şans her zaman vardır ama bahsettiğiniz GDO’lu tarım ise doğa bu şansı size bir daha veremez.GDO’lu tohumlara ne bahane ile olursa olsun ülkemizin hiçbir şekilde ihtiyacı yok.Tüketiciler olarak aslında zararlı olan hiçbirşeyi satın almayarak üreticiyi yönlendirmemiz mümkün.Mevsiminde tüketilen sebze ve meyve her zaman daha sağlıklı ve etiktir.Domates sadece yazın yenirdi ama bu önemli detay nedense unutuldu…




GDO’ların Türkiye’deki durumu nedir?




GDO’ların üretimi hâlihazırda Türkiye’de yasak ama ülkemizde bir ürünün GDO’lu olup olmadığını anlayacak gelişmiş laboratuvar fazla yok. Mesela Güneydoğu’da ve Trabzon’da bazı yabancı tohum firmaları ne olduğu bilinmeyen bedava tohumlar dağıtmıştır çiftçimize.Yeterince denetim yapıldığını söylemek zor.




Türkiye’de GDO’lu ürünler var mı?




Çocuklarımız çok yakın bir gelecekte ailelerine soracaklar neden beni obez ve şeker hastası yaptınız ,’’BANA NE YEDİRDİN ANNE’’ diye!GDO’lu ürünler siz farkında bile olmadan her yerdeler.Bebek maması da dahil 1600’den fazla işlenmiş gıdadan bahsediyoruz!Yediğiniz çikolata ya da mısır cipsi paketinin üzerini okuyun lütfen,tabi ki ancak bir büyüteç yardımıyla!Kimse almaz diye GDO içerir yazmıyorlar!Olaya gıda maddesi açısından bakarsak genleriyle oynanarak yetiştirilen ürünler arasında soya ve mısır en yaygın olanı dünyada.Ben etikette soya lesitini,mısır şurubu,fruktoz vblerini gördüğüm anda o paketi bulunduğu rafa geri bırakıyorum!Yeter ki etiket doğru ve içeriği tam olarak açıklar şekilde olsun.Örneğin etiketteki ‘’şeker’’ yeterli bir açıklama asla değil çünkü şeker neden üretilmiş bilemiyorsunuz?GDO’lu mısır bazlı mı yoksa pancar mı?Etiketleme ve tüketiciyi doğru ve eksiksiz bilgilendirme konusunda da çok eksiklikler var ne yazık ki.Unutmadan “Ama bu ürün GDO’lu” diyemezsiniz çünkü rekabet kanunumuza göre haksızlık etmiş olursunuz,cezası dahi var!Diyelim ki GDO devi Amerika’dan mısır vblerini yada soya lesitini vblerini ithal edildi. Gümrükte ithal edenin beyanı yani “bunlar GDO’suz” demesi yeterli oluyor.Gümrüklerimizde ne bir laboratuar analizi yapılıyor ne de bizi buna karşı koruyacak bir biyo-güvenlik yasamız var,çıkacak yasa bu nedenlerle çok ama çok önemli.




Çok mu tehlikelidir bu ürünler?




Evet sağlığımıza ve doğaya düşman bir teknolojik üründür GDO!Varolan zaten bunca mükemmel iken neden bozarlar ki doğal yapısını?Domateste akrep geni kim yemek istiyor?üretici kar etsin diye neden ben sağlıksız ve kötü beslenmeyi kabul edeyim ki!Beni raf ömrü ilgilendirmez.Mikro besin açlığına neden mahkum olayım ki?2009 Nisan ayında “MON 810” kodlu GDO’lu mısırların ekimi Almanya’da yasaklandı.Geçen yıl şubat ayında da Fransa yasaklamıştı.Avusturya,Macaristan,Yunanistan ve Lüksemburg’da da yasak.Hayvan yemi olan bu GDO’lu mısır hayvanların sağlığına zararlı bulundu. Viyana Üniversitesi son olarak bir rapor yayınladı GDO’lu yiyecekler kısırlığa neden oluyor diye. Alerjiye, astıma, antibiyotik direncine neden olduğu da deneylerle kanıtlanmıştır. Prof Dr. Kenan Demirkol’un ‘’Akıllı Beslenmenin Matematiği’’ konusundaki yazılarını çok iyi okumak lazım kanser ve daha nice beladan uzak kalabilmek için diyor yeşim Hanım ve ekliyor bu nedenle bizim de desteklediğimiz GDO’ya Hayır Platformu bir imza kampanyası başlatmıştır.Desteklerinizi bekliyoruz. http://gdohp.blogspot.com/


Tohumculuk yasası ve Biyo Güvenlik yasa tasarısı konuşuluyor bu sıralarda, nasıl bir yasadır bu?




2006’da çıktı bu tohum yasası. Bu yasanın 2011’de yürürlüğe sokulacak olan 5. maddesine göre ancak kayıt altına alınmış tohumlar ekilebilecek. Tohumuna patent alamayan çiftçi ticari amaçla kendi geliştirdiği bu tohumunu satamayacak,aksine davranan çiftçiler ceza alacak. Böylece tekellerin ürettiği tohumlar bütün piyasayı ele geçirirken Anadolu’daki çoğu endemik binlerce türün yok olmasının da önü açılacak. Bu yönetmelik yüzyıllar boyunca ıslah edilerek günümüze kadar ulaşmış doğal ve bizim iklim koşullarımıza dayanıklı türler üzerinde bireysel hak sahipliğinin önünü de açıyor.Bir de en çok endişe ettiğimiz tohumun kilitlenerek patentlenmesi. Kısırlaştırılmış katır tohumu ancak bir yıl ekebiliyorsun, ertesi yıl tekrar aynı şirketten alman lazım tabi tarım ilacı ile birlikte. Tekellere bağımlılığı arttıran, tarımın sonunu getirecek son derece tehlikeli bir durum.Çıkacak olan Biyo Güvenlik yasası ise hala ayrı bir muamma.Burdan birkez daha rica ediyoruz tüm yetkililerden.En büyük GDO üreticilerinden Arjantin’in bile okuyup 73 sayfa eleştiri yazabildiği ve ısrarla GDO karşıtı kişi ve kurumlara tüm taleplerimize rağmen gösterilmeyen yasa tasarısı acilen kamuoyuna açıklansın.Ben kod numaralı laboratuvar kaçkını bir domates değil leziz pembe domatesler yemek istiyorum diyor Yeşim hanım ve altını defalarca çizerek ekliyor:Unutmayalım RAF ÖMRÜ UZADIKÇA İNSAN ÖMRÜ KISALIR!






Bu ise yayınlanan yanlış abidesi!



AKŞAM PAZAR 02 AĞUSTOS 2009, PAZAR
Gökten üç pembe domates düştü 1500 kişi paylaştı

Üç hediye domatesle başlayan bir hikayenin sonunda bugün 1500'ü aşkın kişi balkonlarında ve bahçelerinde pembe domates yetiştiriyor, deneyimlerini blog'larında paylaşıyor. Pembe Domates Ağı size de yakın...

İçi beyazlaşmış, sert, kokusuz ve tatsızlığından 'odun' yiyormuşuz hissi veren laboratuar domateslerinin pazarları ele geçirmesinden beri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir tür var; pembe domates. 2005 yazında bu türle tanışan Avniye ve Mehmet Tansuğ'un girişimleriyle kurulan Pembe Domates Ağı sayesinde bugün 'balkon tarımı'yla pembe domates yetiştiren 1500'ü aşkın kişi bulunuyor. Ağın sözcüsü, turist rehberliği yapan Yeşim Güriş'ten, pembe domates tohumunun Türkiye'deki en önemli kaynağının 50 yıldır Hafize Baliç'in Çerkezköy'deki bahçesi olduğunu öğreniyoruz. Belki duymuşsunuzdur, domatesin hikayesi ilginç. Anavatanı Amerika'dan zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve farklı renklere, biçimlere evrilmiş. Sebze mi meyve mi olduğu tartışılırken vaktiyle mahkeme kararıyla sebzelik statüsüne kavuşmuş. Aslında ABD'li tüccarlar o yıllarda (19. yüzyılın sonları) gümrük yasasının meyveye tanıdığı vergi indiriminden yararlanmak için domatesi meyve statüsüne almak istiyorlarmış ama bu yöndeki tüm bilirkişi raporlarına karşın yargıç, 'meyve olsaydı yemekten sonra yenirdi' diyerek domatesi sebze ilan etmiş. İNCE KABUKLU, NARİN, LEZZETLİ... Pembe domatesin Türkiye'ye balkan göçmenleriyle yayıldığını söylüyor Güriş. Bugün seyrek de olsa Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yetiştiriliyor. Özellikleriyse şöyle; ince kabuklu, çok narin ve bir o kadar da lezzetli. Bugünün raf ömrü artırılmış laboratuar domatesiyle karşılaştırırsak, 'günümüzde her şey üretildiği yerde tüketilmediği için pembe domates bu yarışta haksız rekabet sonucu yaya kalmıştır' diyor Güriş; 'Köylü onu pazara götürene kadar ince kabuğu yırtılır, sulu içeriği dışarı çıkar, bu yüzden ekonomik ömrü kısadır. Aynı nedenle artık çiftçiler tarafından ekilmemektedir. Nesli tükenme tehdidi ile karşı karşıyadır. Oysa bir kere doğal pembe domatesten tadan bir kişi bir daha asla evine o konvansiyonel tarım ürünlerini sokmak istemez! Hem sağlık hem verdiği keyif açısından pembe domates hiçbir şeyle kıyas edilemez.' Avniye ve Mehmet Tansuğ çifti 2005 yılında arkadaşlarından, anneleri Hafize Baliç'in yetiştirdiği üç domatesi hediye olarak almışlar ilk kez. Tohumlarını kurutup saklarken bir yıl sonra arkadaşları o tohumlardan balkonda ya da bahçede pembe domates yetiştirebileceklerini söylemiş ve her şey böylece başlamış. Üç domatesten 100'e yakın fide çıkmış ve onun tohumlarını arkadaşlarına dağıtmaya başlamışlar. Bir süre sonra işin püf noktalarını paylaştıkları, yetişen domateslerin neredeyse her gününü aktardıkları web günlüğünü açmışlar. Arkasından da büyük bir ilgiyle karşılaşmışlar ve 100-150 üyeden oluşan Pembe Domates Ağı (PDA) böylece hayata geçmiş. PEMBE DOMATESÇİLERE TİCARET YASAK Bugün üye sayısı 1500'ü aşan ağa katılmak için hazırladıkları manifestoyu kabul etmek şart; buna göre tohumu elde edince temiz toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmek ve tekrar elde edilen tohumları herhangi bir ticari amaca sapmaksızın PDA içinde karşılıksız paylaşmak gerekiyor. Aksi saptandığında üyelik düşürülüyor. Eğer kabul eder ve ağa katılırsanız ilk tohumlarınızı almak için tohum paylaşım zamanını, yani ocak-şubat aylarını beklemeniz gerekiyor. Peki, balkonunuzda pembe domatesi kolayca yetiştirebilir misiniz? 'Doğal pembe domates, bir balkonda yetiştirilebilecek en zor şeydir' diyor Güriş, 'ama sevginizi katarsanız mümkündür.' Tohumdan domatese geçen 90 gün boyunca karşılaşabileceğiniz her türlü zorluğun üstesinden, web günlüğü pembedomates.blogspot.com sayesinde gelebilirsiniz. Korkutmak gibi olmasın, 'ben de başarabilirim' diyorsanız üye olmak için de aynı günlükteki ya da
www.pembedomates.org adresindeki kısa formu doldurmanız yeterli.
PEMBE DOMATES GDO'YA KARŞIPembe Domates Ağı'nın amaçlarından biri de genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) karşı insanları bilinçlendirip ortak bir tavır geliştirmek. Yeşim Güriş, GDO'ların daha az emek ve riskle daha çok para kazanma hırsından doğduğunu ve kısa sürede büyük şirketlerin tehlikeli biçimde bu alanda tekelleştiğini söylüyor. GDO'ların Türkiye'deki durumu nedir? GDO'lar halihazırda Türkiye'de yasak ama ülkemizde bir ürünün GDO'lu olup olmayacağını anlayacak bir laboratuar yok. Mesela Güneydoğu'da ve Trabzon'da bazı yabancı tohum firmaları ne olduğu bilinmeyen tohumlar dağıtmıştır çiftçiye. Trabzon'da tohumdan çıkan mısırı hayvanlar bile yememiştir. Yeterince denetim yapıldığını söylemek zor. Türkiye'de var mı yani GDO'lu domatesler, mısırlar? Sadece onlarla bitse iyi. GDO'lu ürünler her yerdeler. Bebek maması da dahil 1600'den fazla işlenmiş gıdadan bahsediyoruz! Yediğiniz çikolata ya da mısır cipsi paketinin üzerini okuyun. Tabii ki büyüteçle. Kimse almaz diye GDO yazamıyorlar ama soya lesitini, mısır şurubu, fruktoz, glikoz gibi genetiği değiştirilmiş organizma dolu her paketin içi. 'Ama bu GDO'lu' derseniz haksız rekabetten mahkum olursunuz. Diyelim ki GDO devi Amerika'dan mısır ithal ettiniz. Gümrükte 'bunlar GDO'suz' demeniz yeterli oluyor, ne laboratuar var ne de bizi buna karşı koruyacak bir biyo-güvenlik yasamız.Çok mu tehlikelidir bu ürünler? Mesela henüz geçen Mayıs ayında 'MON 810' kodlu GDO'lu mısırların ekimi Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde yasaklandı. Hayvan yemi olan bu mısır, hayvanların sağlığına zararlı bulundu. Viyana Üniversitesi son olarak bir rapor yayınladı GDO'lu yiyecekler kısırlığa neden oluyor diye. Alerjiye, astıma, antibiyotik direncine neden olduğu da deneylerle belirlenmiş. Tohumculuk yasası ve biyo-güvenlik yasa tasarısı konuşuluyor bu sıralarda, nasıl bir yasadır bu? 2006'da çıktı bu yasa, 2011'de yürürlüğe girecek. Bu yasanın 5. maddesine göre ancak kayıt altına alınmış tohumlar ekilebilecek. Tohumuna patent alamayan çiftçi, ticari amaçla kendi geliştirdiği tohumunu satamayacak, aksine davranan çiftçiler ceza alacak. Böylece tekellerin ürettiği tohumlar bütün piyasayı ele geçirirken Anadolu'daki binlerce türün yok olmasının önü açılacak. Bu yönetmelik yüzyıllar boyunca ıslah edilerek günümüze kadar ulaşmış doğal türler üzerinde bireysel hak sahipliğinin önünü de açacak. Bir de en çok endişe ettiğimiz tohumun kilitlenerek patentlenmesi. Kısırlaştırılmış tohumu ancak bir yıl ekebiliyorsun, ertesi yıl tekrar aynı şirketten alman lazım. Tekellere bağımlılığı artıran, tarımın sonunu getirecek bir durum: Peki, biyo-güvenlik yasası nedir? Çıkacak olan biyo güvenlik yasası ise hala ayrı bir muamma. Tüm yetkililerden rica ediyoruz; en büyük GDO üreticilerinden Arjantin'in bile okuyup 73 sayfa eleştiri yazabildiği ve ısrarla GDO karşıtı kişi ve kurumlara tüm taleplerimize rağmen gösterilmeyen yasa tasarısı acilen kamuoyuna açıklansın.EYÜP TATLIPINAR



Muhabirin kendi yazdığı hatalarla dolu olan!Bizim tek tek saatlerce uğraşıp düzelttiğimiz metin çöpe gitmiş yerine bu yazı yayınlanmış!!Eyüp Bey aşkolsun!2006 da çıkan tohum yasasını size anlattım.Zaman gazetesinde yapılan muhabir hatalarının tekrarlanmamasını rica ettim!Kaynaklar gösterdim.Herşeyin ötesinde size yayınlanmasını istediğimiz metnin en son ve doğru halini yolladım.Ben daha ne diyeyim ki!Bana bu yazıda onca yoğunluklarına rağmen severek yardımcı olan sevgili Avniye Hanıma ve Nalan Hanıma sonsuz teşekkür ederim!


Pazar pazar tek ihtiyacım bir fiyaskoydu sağolasın basın.Harika bir pazar oldu benim için :(((
Allahtan Deniz'in resmi varda bakıp bakıp keyfimi yerine getirmeye çalışıyorum.Ne şeker değil mi.41 kere maşallah :)))

Sevgiyle kalın


Yeşim Güriş

2 yorum:

  1. Bir haber kazası daha mı! Geçmiş olsun sevgili Yeşim, sana ve tüm emek verenlere.
    Bundan böyle, muhabirleri sınava sokup öyle mi röportaj vermeli acep:)))

    YanıtlaSil
  2. yok anacım bunlar sınavdan sonra su koyverenlerden :)

    YanıtlaSil