8 Nisan 2009 Çarşamba

ANADOLU

Sabah uyandığımda beni bunca mutlu edecek başka nasıl bir selamlama olabilir?
Minicik bir tohumken bakın bıcırlar ne çabukta boy atıp,işveli işveli göz süzüyorlar!Ev halkı şaşkın!Şu maymunun merakına bakın hele!Nerden çıktı bu şirinler,pek te narin,pek te minikler diyip başlarına dikilmiş seyrediyor.Neden bazılarının daha gürbüz bazılarının ise hala çelimsiz olduklarını sorguluyor!Yarışta şu an önde olanla bir hatıra fotoğrafı da çektirmeyi ihmal etmiyor tabi haspam!Konumuz Pembişler ama kameranın önüne geçmeden de duramıyor!Nedense şebeklik yapmayı çok seviyor!!!
İyi ki tura çıkmadan önce balkondaki ana saksılardaki toprakları hazırlamışım.Belim hala sızlıyor.Eğilip kalkmam henüz mümkün değil.Kocaman bir köpek sivri dişlerini etime geçirmiş,ardım sıra benimle her yere geliyor!Dolgit krem pek işe yaramadı.Ben de canımYüksel teyzemin favorisi REPARİL kreme başladım.
Geçen sene Kapadokya hikelarında sırtımda taşıdığım volkanik toprak,kaliteli organik toprak ve biraz perlit ve ponza artı yanmış koyun gübresi.Tabi ki zihni sinirlik yapmazsam olmaz!Demir ihtiyaçları için saksılara attığım çiviler toprak değişimi yaparken ellerime battığından bu sene süper çözüm.Demir tornasından demir tozu tatlı kuzenim Bora tarafından bana ulaştırılır!Tüm bu toprak çorbasına saksı başı bir çorba kaşığı eklenir,iyice hepsi birden karıştırılır ve de güzelce sulanır!Bir ara birazda dere kumu bulursam formül tamam!Mayısta yerlerine geçirmeden bir de toprağı yarı sulandırılmış yağsız sütle kutsadım mı!Acaba birazını da fırında pişirsem mi?Kek tarifi gibi oldu.Zaten şu anki pembelerin yaşında iken bahçede çamurdan pastalar,yemekler yapar kediler dahil tüm sevdiklerime ikram ederdim....
Gözünü sevdiğim canım Anadolu toprağı.Onca beton yığının altında,onlarca kat yüksekte, bir balkonun tepesinde,binlerce yılın engin tecrübesi ile,yine can veriyorsun bağrına emanet ettiğim minicik pembelere...

ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne Sultan Murad
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'nu,
Karayılan'ı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultan'ı ve Bedrettin'i.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

~ Ahmed ARİF ~

Bu şiiri şairin sesinden dinlemek için tıklayınız.


ŞİİR PARKI

Sevgiyle kalın.Yeşim Güriş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder